Parti; demokrasi veya cumhuriyetlerde, halka rağmen, halk adına beka bulan statükoların göstermek istedikleri siyasi yapılardır. Dava ise insanların verdikleri bir bedel ve emekle inandığı, ispata çalıştıkları inanç veya düşüncedir.

Bir partinin davasının varlığı veya bir davanın partisinin olup olmadığının kıstası da bu olmalı!...

Bir partinin davası olabilir. Parti, bir dava partisi de olabilir ancak statükonun belirlediği kanunlar çerçevesinde her partinin önünde “maî ve siyah” bir arena vardır. Partinin siyasi hayata atıldıktan sonra büründüğü renk önemli!

Bir kere halkı Müslüman olan ülkelerdeki ekser partilerin siyasi yaşamlarının daha ilk adımında tanıştıkları illetler vardır. Çünkü kendi ilkelerince, değer ve kutsallarınca değil; önceden belirlenmiş yasa ve kutsallara uyacaklardır!

O yüzden Zincirbozanlara gönderdiğimiz parti, siyasetçi, bürokratlar şaşırtıyor, tanınamaz kimlik ve kişiliğe bürünüyor; öteki oluyor, diğerlerine dönüşebiliyor!... Kendi kalesine gol atıyor!..

Dava partileri bedel öder… Aksesuar partileriyse dolgu malzemesidir. Partilerin davası; menfaattir, çıkardır, iktidardır.

Mutlak menfaat veya iktidara şartlanan partiler “beşeri aşk” gibidir. Vuslatla biterler. Çünkü gayri hedef kalmıyor..

Fuzulî; “Ya Rabb bela-yı aşk ile kıl aşina beni/ …Yani ki çok dertlere kıl mübtela beni..” diyerek “Derd’i” nimetten sayması belki de bu yüzdendir!

Mesela Ortadoğu’daki herhangi bir partiye bakalım!... Kendisi olabilen kaç parti vardır veya kendisi olarak kaldığı halde siyasi yaşamına devam eden kaç siyasi parti vardır? Bilinmeyen bir güç, tanımlanamayan bir korku veya sevgi alayını tebdil, tenkil etmiştir!..

Bunu da bulaştırdığı bir virüsle, nimetle, külfetle… başarmıştır! Neticede cilve-i siyaset… Mela’nın ihbarı:

“Derkete nava pencerê/ Dil girtî da ber xencerê/ Sed ZAHİD êxistin JÊREÊ/ Wê nazik u Leb ŞEKERê” (Pencereye çıkıp/ Gönlümü aldı/hançerledi/ O nazik-şeker dudaklılar/ Yüzlerce ZAHİD’i (imanından) tahtından etti!”

BİZİM değil, BAŞKALARININ dizayn ettiği siyaset meydanı bu! Siyonist Sermayenin el verdiği koca Amerika ve Avrupa’nın dahi  esiri olduğunu; Gazze Katliamında net görüyoruz.

Bir derdin ve davanın partisiyiz diyenlerin kulağı çınlasın(!)

Dünyada 200 yıllık, Muhammed Ümmetinde asırlık bir “cumhuriyet, demokrasi, parti, stk, dernek, sendika..” kültürü var ama önemli olan bizde Hakkın, Batı’da da halkın (Demokrasi) sesidir ki ikisi de yok!..

İnsanlık aynı yerde. “İlerleyin beyler geriye doğru!” Mesele hep aynıymış!

“Kadd-i yâre kimisi ar'ar demiş kimi elif Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif” (Muhibbi/Kanunî)

 

 Firavun, Nemrut; helak olan kavimlerin.. Hak-Batıl mücadelesi de buymuş ama davanın peygamberleri değişip dönüşmemişler; “Bu benim Hakk Yolumdur. Müminlerin ilki olmakla emrolundum” diyebilmişlerdir!

Bunu diyebilme temennisiyle vesselam!

HİSSE:

1-BM’nin raporu: “Sudan’da 50 milyon kişi açlıkla karşı karşıya” demiş!..

Pilavüstü develi sofralarda seminer Hicaz Beyliklerindeki Şeyhimlerin kulağı çınlasın!..

2-Bahçeli’ye silahlı paket hediyesi… Bir mesajı varmola bilme ama verilen poz, söylenen sözlere bakılırsa muhalefetten iktidara herkes muhatap…

“Ok atılır kal’asından/ Hak saklasın belasından/ köroğlunun narasından/ Her yan gümbür gümbürlenir” mi acaba? Bazı şeyler genetik de(!)..

3-İsrail ve Virüs…

İtlafta hangisi öncelikli gelo?

Virüs, temas halinde bulaşırmış(!) Siyonist Terör ötelere bulaşır! Dünya tapusu, insanlar kölesiy-miş(!)

Dünya ve nimetlerinin selameti için öncelikle ve acilen itlafı, imhası vaciptir! Necasetten temizlik görevi Gazze’ye yüktür Ümmet! Ey insanlar!