İnsan, sosyal bir varlıktır.
Toplumumuzda sürekli değişimler yaşandığından bireylerin çok çabuk ve ciddi
anlamda etkilendiğini ve bunun da toplumsal ahengi bozduğunu söylemek mümkün.
Özellikle ekonomi ve eğitim alanındaki değişimleri örnekleyebiliriz. Yüz yüze
eğitime ara verilmesi zorunlu olarak uzaktan eğitim programlarının yapılması ve
benzeri çalışmaların öğrenciler üzerinde negatif bir etki bıraktığını
söyleyebiliriz. Yaptığımız görüşmelerde toplumda meydana gelen ani değişimler
psikolojik refleksleri ön plana çıkarmış, zamansız fobilere neden olmuştur.
Altyapısı sağlam olmayan birey ve
toplumlarda zamansız değişimlerin psikolojik ve sosyal fobilere yol açması da
doğaldır. Bilinçlenmeyen ya da bilinçlendirilmeyen bireylerde ani değişimler
çok ciddi travmalara neden olabilir. Bireysel ve toplumsal ödev ahlakını
düşündüğümüzde iki tarafın da ödevine çalışmaması, ödevlerini birbirine
bırakması böylesi sorunları ortaya çıkarmıştır. Teşbihte hata olmasın bazen
eşler bir etkinlik yaptığında ya da bir pikniğe gittiğinde kendi rahatlıkları
için çocukları birbirine bırakması ya da iki tarafın küçük çocuklarla
ilgilenmemesi bunun en güzel örneğidir.
Resmi ve gayri resmi kurumların
plan ve projelerini yaparken insanların ihtiyaçlarını dikkate alarak yapmaları
faydamıza olacaktır. Birbirinden habersiz atılan adımlar her zaman zarardan
başka bir şey getirmemiştir. Bu tür sorunların yaşanmaması için bireysel
bilinç, toplumsal bilinç, birey ve toplum arasındaki koordinasyonların ciddi yapılması
gerek. Her birey değerlidir ya da her kurum değerlidir anlayışı ön plana
çıkarak karşılıklı haberdarlık şart. Ben yaptım oldu mantığı toplumda kabul
görmeyen bir anlayış. Çok köklü bir kültüre sahip bir toplumda istişarenin
layıkıyla yapılmaması bireylerde moral ve motivasyon bozukluğuna yol açar.
Değer verilmeyen bir yerde,
bilinç seviyesi yüksek bireylerin fikirlerinin alınmadığı bir toplumda
istediğimiz kadar ekonomi, eğitim diyelim boş. Sosyolojik olarak bu anlamda
ciddi sıkıntılarımız var. Okuyan bir gençlik dikkate alınmazsa ilim sahibi
insanlarla dalga geçilirse halimiz de böyle olur. Bu ön yargılarla yola çıkarak
neden okumuyoruz demek mantıksız değil mi?
Demem şudur ki hem bireysel hem
toplumsal hem de kurumsal bazda sınıfta kalmışız. Hem işi birbirimize
bırakıyoruz hem aydın görünümü veriyoruz hem de herkese saygılıyız diyoruz.
Birbirimizden haberimiz yok, bölgesel farklılıkları dikkate alıp bir paradigma
geliştiremiyoruz. Has memleket, cennet gibi memleket diyoruz. Bazı şeylerin
içini dolduramadıktan sonra bazı sorunlara zamanın da müdahale etmedikten sonra
bütün bağımız bahçemiz yeşil olsa da kurumaya mahkûmdur.
İnsanlar kuru tarlasını değerlendirip eserler ortaya koyabilirken bizler, nimetlerle dolu bahçemizde iki domates, iki biber yetiştiremiyorsak gerisi hikâye. Hep işlerimiz böyle Ahmet, Mehmet baksın, Hasan, Hüseyin baksın diyor; bir bakıyoruz ki gül gibi bahçe, bostan kurumuş gitmiş. Bütün kurumlarımız da böyle, “Ee mutlaka biri gelir düzeltir.’’ Birlik, beraberlik, kardeşlik, haberdarlık olmazsa daha bu hamur çok su götürür. Selam ve dua ile…