İnsan, hayatı boyunca sosyal
yaşam içerisinde her türlü bela ve sıkıntılara maruz kalabiliyor. İnsanlığın
varlığıyla beraber başlayan bu bela ve musibetler günümüze kadar geldiği gibi,
sonrasında da devam edecektir. Tarih boyunca hep böyle olmuş ve hep böyle
olacaktır. Bütün canlılar bir yerde durabilirken insanoğlunun gözü hep
doymamış, hep daha fazla demiştir. Bu söylem ve perspektif mümin olanı ve
olmayanı ayırmıştır. Biri ahiret yurduna kavuşmayı arzularken diğeri
kapitalizmi arzulamıştır.
Bu yüzden olmalı ki insan
için “Gözünü toprak doyursun” denilmiştir. Topraktan gelen insanoğlunun
mayasında faniliği barındırmasına rağmen bu mayayı betonlaştırarak baki olmaya
çalışması, kendi özelliklerini değiştirip haşa İlahlaşmaya çalışması ne kadar
çirkin bir varlığa dönüşmek istemesinin belirtisi değil mi? Haşa Allah her
şeyden münezzeh ve müstağni iken insanoğlunun bu psikolojiye girmesi gerçekten
saçma değil mi?
Kendisini yaratan, rızık
veren güç veren rabbine şükür etmeyip her türlü nimete karşın nankörleşen bu
varlık, daha da ileri gidip kendi sıfatlarını haşa Allah’ın sıfatlarına
benzetmeye çalışması bir felaketin işaretidir. Oysaki ilk zamanlarda çaresiz
güçsüz olan insanoğlu hep teolojiye yönelmişti. Rabbini her davranışta
hatırlamış, her türlü sıkıntıyı imtihan olarak görmüştü.
Ne oldu da insanoğlu bu kadar
şımardı?
Felsefi açıdan A. Comte;
insan zihninin üç aşamadan geçtiğini izah eder. Birincisi teolojik yani dinsel
zor şartlarda insan dinsel çerçeveden bakar. İkincisi metafizik biraz kendine
geldi mi soyut kavramlarla uğraşır. Üçüncüsü pozitivist, bilimsel aşamadır. Bu
aşamada insan kendini güçlü hisseder artık diğer kavramları çok dikkate almaz
bu pencereden bakar.
Teolojik açıdan
bakıldığında "Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir." (Haşir,
59/19)
Bu ayeti Elmalılı Merhum
Hamdi YAZIR şöyle tefsir eder: Ve öyle kimseler gibi olmayın ki Allah'ı
unutmuşlar, Allah'tan korkmaz, hukukunu tanımaz ve O'nun sonsuz korumasından
yardım dilemez olmuşlardır da Allah da onlara kendilerini unutturmuştur. Sarhoş
gibi ne yaptıklarını bilmezler. İnsan nefsinin, beşer hukukunun kıymetini
anlamaz, âdi şeylere tapar ve insanlığı zelil ederler.
Ayrıca kendilerini kurtaracak
hayır ve hasenatı düşünmez, azaptan koruyacak işler yapmaz ve yarın için bir
şey hazırlamaz olmuşlardır. Netice olarak denilebilir ki, onlar kıyamet günü
öyle dehşetli trajedilere maruz kalırlar ki, kendilerinden geçerler. Hatta ruh
yoktur deyip duranlar dahi, böyle kendilerini unutmuş, insan varlığının en
mühim ayırıcı unsurunu teşkil eden şuur nimetini kavrayamamış kimselerdir.
İnsanın kendisini hissetmesi
fıtrî olduğu için şuurdan, şuurun hukukundan ve onun Allah'a bakan yönünden
gaflet edenlerin fıtratı bozulmuş kimseler olduklarını tembih için unutmak ile
ifade edilmiştir.
İşte onlar,
fasıklardır. İtaatten çıkıp isyana dalmış, insanlık kıymeti kalmamış, fıskta
tekâmül etmiş ve bozulmuş bir topluluktur. Müminler bunlara benzememelidir.
Selam ve dua ile…