Eğitim, ömür boyu süren bir sürecin ifadesidir. Eğitimle
uğraşmak aşktır, sevdadır, gönüldür, gönül teline dokunmaktır.
Eskiden herkes ilme, okumaya çok önem verirdi. Ebeveynlerin
hayat felsefesi bu yöndeydi. Çocuklarını bu minvalde yetiştirirlerdi. Çocuklar
o kadar ahlaklı ve hayâlı yetişirlerdi ki bir şey sorulduğunda hiçbir boya
kullanılmadan yanaklar kıpkırmızı olurdu. Hatta çoğu erkeğin bile hayâsından
yüzü kırmızılaşırdı.
Öğretmene çok değer verilir, öğretmenin mutluluğu
öncüllenirdi. “Çocuğun eti senin kemiği benim denilirdi.” Çocuk bu tür
konuşmaları duyunca ailesine laf söyletmemek için öğretmenin iki dudağından
çıkan sözü can kulağıyla dinler, elinden gelen bütün çaba ve gayreti sarf
ederdi. Öğretmenin gözüne ve gönlüne girmek için ödevini düzgün yapar, bir laf
işitmek istemezdi. Daha çok çözüm odaklı hareket eder, öğretmene yük olmaktan
ziyade öğretmenin yükünü alırdı.
O kadar gayret ederdi ki, bir ortamda kendi adından
bahsedildiğinde öğretmeni kendisinden gurur duyardı. Veli okula geldiğinde
öğretmen “Maşallah çok güzel bir evlat yetiştirmişsiniz size ne kadar teşekkür
etsek azdır” denildiğinde bir baba için en güzel duyguydu. Belki bugünkü tıp
fakültesini kazanmaktan daha anlamalı bir durumdu.
Eskiden konu okul ve öğretmen olunca akan sular dururdu.
Köyde herkes bir kucak dolusu odun getirerek ya da o mevsimde yapılan
etkinliklerden öğretmene hediyeler getirilerek takdimler yapılırdı. Öğretmen ve
öğrenci ilişkisi para üzerinden değil de hediyeler üzerinden gelişirdi. Küçücük
bir hediyenin günü, yılı yoktu. Hediyelerin bilinmeyen bir günde bilinmeyen bir
saatte gelmesi daha çok duygulandırırdı.
Bugünkü eğitim sistemine bakıldığında öğrenci merkezli bir
yaklaşım, öğretmen veli öğrenci merkezinde sorunlar çözülmeye çalışılıyor.
Sorunu çıkaranların çözümün merkezinde olması ne sorunları çözebiliyor ne de
öğretmen yeterli ve etkin bir özne olabiliyor. Veli ve öğrenci kendisi çalıyor,
kendisi oynuyor, çözümleri de kendisi söylüyor. Bu üçgen ahlakını kaybedince
veli, öğretmene “ya hoca” demeye başlayınca öğrenci de öğretmenin karşısında
ayak ayaküstüne atmaya başlıyor.
Sonrasında da “Ortalık karıştı, düzen bozuldu.”
İlimle özdeşleşen, ilimle öne çıkan bu değerli insanlar
böyle mi davrandı? Böyle mi rol model oldu? Kesinlikle hayır. Sorunlar çözülmek
için ilim sahiplerine gidilirdi. Hem sorunu dile getirip hem kendileri daha
fazla konuşmazlardı. Hep sorunlar dış faktörlere bağlanarak suçlayıcı bir dil
yoktu. Bir çocuğun eğitimi boşanma nedeni değildi. Daha çok çocuğun okuması için
ebeveynler kenetlenir, karşılıklı saygı çerçevesinde hareket edilirdi. Bugün
çoğu sorunların sebebini ebeveynlerin rol model olamamasına bağlıyorum. Ailede bu temeller atılmazsa bu anlayış
geliştirilmezse bu tablo eğitimi çok fena etkileyecektir. Selam ve dua ile…