Anlatılır ki, hayatı boyunca
hastalanmamış, dert-keder görmemiş tek insan Firavun imiş. Öyle olsa da
sonrasında ebedul-ebedin dertlere duçar olduğunu unutmamak lazım.
Hastalanmadığı, musibetlere maruz kalmadığı için de Allah hatırına gelmemiş,
kendisine bir çekidüzen verme yoluna gitmemiştir. Bu cihetle, haddi zatında
hastalık ve musibetler kötü değildir.
İnsanoğlu sağlıklı günler de
yaşar, hastalanır da. Sağlığımız yerinde ise şükrederiz, hastalanırsak tedavi
için yol arar sabrederiz. Müslümanın takınması gereken tavır bu. Hastalık,
Müslüman ile Rabbi arasında bir bağdır. Tutabilene…
Hastalıklar, musibetler, dertler,
kederler Allah’ın gönderdiği uyarıcılardır. Yol göstericilerdir. Ruh dünyamızın
karanlık noktalarında çakan şimşeklerdir. Bu uyarıcılara-yol göstericilere
kulak asanlar, الم نشرح لك صدرك (Sana rahat bir nefes
aldırmadık mı?) ayetinin kendilerine üfürdüğünü hissedeceklerdir.
İşin özüne indiğimiz zaman
hastalıkların, dertlerin insanı Allah’a daha çok yaklaştırdığını, yükseliş için
basamaklar olduğunu göreceğiz. Yükselişin birinci şartı; kişinin günahını yani
hatalarını düşünmesidir. Sonrasında günahlarından tevbe etmesi ve hatalarını
düzeltmesidir. Yani sokak diliyle fabrika ayarlarına dönmesidir. Yine işin
özüne indiğimizde hastalıkların insanın hayatına yön ve ayar verdiğini görürüz.
Partilerin de insanlara benzeyen
yönleri vardır. Doğar, yaşar, hastalanırlar, dertlenirler, musibetlere duçar
olurlar. Söylendiğine göre insanoğlu iki yerde doğru nefes alıyormuş; bebek
iken ve uykuda iken. Bebek büyüdüğünde endişe, kaygı ve korkular ile tanışır.
İşte bu endişe ve kaygılar onun nefes alışının ayarını bozar. Artık
endişenin-kaygının durumuna göre kesik kesik, duruma göre hızlı hızlı veya
tuttuğu yanlış nefeslerle tanışır.
İnsanlar gibi partilerin de
sağlıklarına dikkat etmeleri gerekir. Partiler sağlıklı günler de yaşarlar,
hastalanırlar da…
Bazı hastalar hastalıklarını,
hasta olduklarını kabul etmezler veya kabullenmezler. Partiler de böyledir.
Hastalığı gizlemenin, kabul etmemenin, kabullenmemenin âlemi yok.
AK Parti kabul eder veya etmez
kendisi bilir, bugün hastadır. Bebek iken, bebeğin doğru nefes alması gibi çok
güzel işler yapıyor, güzel işlerin temelini atıyordu. Doğru nefes alırken halka
da iyi nefes aldırıyordu. Yeni yetme olduğunda ise endişe ve korku denilen,
hayatın bir gerçeği olan durumlarla karşılaştı. Nefesinin ayarları değişti.
Hatalar yapmaya başladı. Bunlar da hayatın parçasıydı. Hata normaldi, kötü olan
hatada ısrardı…
Biraz daha büyüyünce hayatın
birçok gerçeğiyle daha tanıştı. Trafik kazaları ve hastalıklar gibi…
AK Parti’nin maruz kaldığı
hastalıklardan birisi de “İstanbul Sözleşmesi” virüsü idi. AK Parti’ye bir
virüs bulaşmıştı. İşin kötü tarafı bazı cins hastaların hastalıklarını kabul
etmemesi gibi AK Parti de hastalığını, kendisine bir virüsün bulaştığını kabul
etmiyordu. Doktorların uyarılarını, yırtınmalarını dikkate almıyordu. Ta ki
hastalığın komplikasyonlarını vücudun farklı yerinde hissedene kadar…
İşte hastalığı iyicene
hissettiğinde bir gece yarısı saat 02.00’da sancıları tuttuğunda 112 butonuna
basarak tedavi olmak için bir adım attı…
Evet, parmaklarının 112 tuşlarını
bulması çok olumlu bir gelişmedir. Tedavi için yol aradığının bir adımıdır.
Başlarken hastalıkların uyarıcılar ve yol göstericiler olduğunu söylemiştik.
Madem bir gece yarısı saat
02.00’da 112 tuşuna bastı, bir gece de Check Up’tan geçmesinin kendisine ne
gibi bir zararı olabilir ki? İlla ki sancıların mı tutması gerekiyor?
Ve bugün Cumhurbaşkanı bir
manifesto açıklayacak. Yoksa AK Parti’yi ameliyat masasına mı yatıracaklar?
Son söz: İktidarın sağlıklı olması herkesin sağlığını doğrudan etkileyecektir. Öyleyse, Allah AK Parti’ye şifa versin!