Kötülük, haramzadelik ve nefse düşkünlük
günümüze has bir durum değildir. İnsanın şu imtihan yurduna geldiği günden
bugüne kadar bu zaaflar olmuştur ve bu durum kıyamete kadar da devam edecektir.
Kötülük işleme, harama bulaşma bazı insanlara has olmadığı gibi iyi insanlar da
kötülük işlemeyecek veya harama bulaşmayacak diye bir kaide yoktur.
Mülk suresinde Yüce
Allah(c.c), ‘Ölüm ve hayatın yaratılma gayesini insanlardan kimin güzel
amel işleyeceğinin (veya kötülük yapacağının) belirlenmesi’ne bağlar. Madem,
hepimiz doğumla başlayıp ölümle hitama erecek bu imtihanın birer adayıyız. O
zaman, insan olarak kötülük işleme, harama bulaşma riski veya iyilik işleme ve
sevap elde etme ihtimali hepimiz için aynıdır. Yani bir diğerimiz, bir diğerine
oranla ayrıcalıklı olmadığımız gibi kötü olma veya iyi olma da hiç kimsenin
mutlak kaderi değildir. Sadece insanlar, rüşt çağına erince, doğru ile yanlışı
ayıracak yaşa gelince kendi tercihlerini belirlemiş olurlar.
Tümüyle kötülüğe bulaşmış bir insanın
tercihini değiştirerek iyilikle nasiplenmesi mümkün olduğu gibi tümüyle iyiliğe
ulaşmış birinin de tercih değiştirerek kötülüğe bulaşması mümkündür. Yani
mutlak anlamda ‘Şu kişi veya kişiler hep iyilik
ehlidir.’ denilemeyeceği gibi ‘Şu kişi veya kişiler hep kötülük
ehlidir.’ Denilemez.
İyilik ve kötülük, haram ve helal
kimsenin ipoteğinde olmadığı gibi kötüler iyilik yapamaz, iyiler de kötülük
işleyemez gibi bir durum da söz konusu değildir. Kötü insanların iyileri bazı
yanlışları üzerinden vurması, tüm iyileri bu yanlışla beraber hedef göstermesi,
gömmesi doğru olmadığı gibi iyi insanların da kötüleri bazı iyilikleri
üzerinden yüceltmesi, bir iki iyi yönü üzerinden kötü insanları iyi insanların
önüne geçirmesi doğru değildir.
Peygamber aleyhisselam’ın “Sizden
bir kimse cennet ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cennet
arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve
o kimse bu sefer cehennem ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cehenneme
girer. Yine bir kimse cehennem ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile
cehennem arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön
plana çıkar ve o kimse cennet ehlinin amellerini işlemeye başlar ve
cennete girer.” Hadis-i şerifi ile Yusuf aleyhisselam’ın bir kadının
çirkin teklifine maruz kalınca ayetin diliyle söylediği “Ben nefsimi
temize çıkarmam; çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede
kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.” Sözler nefsin kötülüğü emretme gerçeğine ve her insanın aldanma,
yanılma, kötülük işleme ve harama bulaşma realitesine işaret etmektedir.
Madem, nefis her insanda vardır. Bu
emmare nefis de insi ve cinni insanlarla kurduğu işbirliği ile kendi kişisini
(benini) kötülüğe sürükleme tabiatlıdır. Nefis dediğimiz olgu ‘kâfir, ateist,
Kemalist ve modern’ kişide aynı telkinlere sahip olduğu gibi ‘Müslüman, dindar
ve muhafazakâr’ kişide de aynı telkinlere sahiptir. Dolayısıyla kötülük
cephesinde yer alan bilumum laik, artist, sanatçı ve çağdaş kişilerin
kötülükleri nasıl ki nefislerinin telkinidir. Bir şeyh, imam, âlim ve dindar
birinin -maazallah- işlediği bir kötülük, bulaştığı bir haram da onun nefsinin
telkinidir.
Dolayısıyla ey dindarlar, siz bu şer
güruhunun bir kaşık suda kopardığı fırtınalara aldanarak onların algısıyla
kardeşinizi suçlamayın! Dininizi, değerlerinizi ve ilkelerinizi onların
saldırıları karşısında alabildiğine muhafaza edin!
Siz ey şer güruhu ve haramzade topluluğu
sizlerde nefislerinize kapılmışlığınızın sonucu olan vıcık vıcık günahlarınızı
ve cürümlerinizi örterek yine nefislerine kapılmış bazı iyi insanların
kötülükleri ve yanlışları üzerinden dine, iffete, İslam’a ve dindarlara
topyekûn saldırmayı bırakın; çünkü çok sırıtıyorsunuz.