0

 

 “Yıllardır söyledik, bizi dinlemediler, sonunda söylediğimiz gibi çıktı, nihayetinde sözümüzün üzerine geldiler” gibi sık sık dile getirilen, ancak etkisi bulunmayan sözleri tekrarlamayacağım. Zira gerçek de olsa bu tür söylemlerin bir fayda sağlamayacağını biliyorum. İnanmak istemeyen ve inanmamakta direnenler için doğru sözün bir anlamı yoktur. En iyisi anlamamakta direnenler yüzünden sözün havada kalmamasıdır.

Aklı başındaki her Müslüman, hedeflerine ulaşmak amacıyla İslami kimi söylemleri kullansalar da Fetullah Gülen taraftarlarının bugünkü tabirle Paralelcilerin İslami bir hedefinin olmadığını çok iyi bilir. Zira bu insanlar öteden beri, emperyalist ve siyonist güçleri ve ülke içindeki İslam düşmanı yapılanmaları memnun etmek ve takdirlerini kazanmak için çabaladılar. Müslümanlara sırtlarını çevirirken, İslam düşmanlığında nam yapmış kişi ve kurumları ellerinin üstünde tuttular.

Müslümanlar söz konusu olduğunda en koyu düşmanlığı sergilemekten kaçınmayan, kin, nefret ve düşmanlıklarını her ortamda dillendiren Paralelciler, Yahudi ve Hıristiyanlara karşı sonuna kadar hoşgörülü davrandılar. Buna karşın Müslümanlara yönelik hoşgörü ve kardeşlik kavramları hiçbir zaman karşılık bulmadı. Katoliklerin lideri Papa’nın huzurunda iki büklüm olan Paralelcilerin reisleri, her ortamda Müslümanlara küfretmeyi ve aşağılamayı yeğlediler.

Aracın niteliği nasıl olursa olsun kullanmaktan geri durmayan, hangi densizin ayağına kapanması gerekiyorsa bunu ustaca yerine getiren Paralelciler, ülke içinde ve dışında büyük bir güce dönüşmek için yoğun bir çabanın içine girdiler. Müslümanlara olan kin ve nefretlerinden, buna karşın İslam düşmanlarına olan muhabbetlerinden dolayı emperyalist ve siyonist güçlerin onay ve desteğini hem hak ettiler ve hem de almayı başardılar.

İslami potansiyel sahibi olup rejime muhalif İslami grup ve cemaatlere darbe vurmak için yıllarca çabaladılar. İslami hareket ve şahsiyetleri karalamak ve lekelemek için medyalarını yoğun şekilde kullandılar. Televizyon ekranları ve gazete manşetlerinde Müslümanlardan bahsedilince vahşet ve barbar kavramlarından bolca istifade ederken Müslümanları karalamayı, halkın gözünden düşürmeyi ve dolayısıyla İslami hareketi etkisiz hali getirmeyi tasarlıyorlardı. Bu şekildeki bir çaba bekledikleri neticeyi vermemiş olacak ki, JİTEM tipi derin devlet yapılanmalarına giderek Müslümanları kaçırıp sorgulamaya ve işkence ile katletmeye başladılar. Batman’da kaçırıp katlettikleri Cevdet Soysal isimli Müslüman bunun açık numunelerinden sadece bir tanesidir.

Bugün zindanda tutulan ya da uzunca zindan hayatından sonra dışarı çıkan birçok Müslüman, gördüğü aşırı işkencelerden dolayı Paralelci polisleri ve hiçbir delile bakmaksızın karşılarında Müslüman görünce en ağır cezayı basan Paralelci yargıçları çok iyi tanır.

Bu kadar tehlikeli oynayan Paralelciler, başından beri İslami kesime düşmanca yaklaşırken bütün bunları göz ardı eden Ak Parti hükümeti ülke yönetimini büyük ölçüde bunların kontrolüne verdi. Emniyet, hukuk kurumları ve Milli Eğitim tamamıyla Paralelcilere devredilirken, diğer kurumları aşama aşama kontrollerine almaya çalıştılar.

Nihayet darbe ile Erdoğan’ı devirme ve iktidarı ele geçirme aşamasına ulaştıklarına inanınca 17–25 Aralık darbelerine başvurdular. Darbenin hedefindeki Erdoğan, koynunda yılan beslediğini yıllar sonra fark etmişti. Bu gruba her şeyi teslim ettiğini, hiçbir isteklerini karşılıksız bırakmadığını ancak yanıldığını nihayet itiraf etme basiretini gösterebilmişti. Ancak bu oyun Erdoğan’a ve ülke Müslümanlarına çok pahalıya mal olmuştu.

Bunlardan yediği darbenin tecrübe olacağını, hükümetin bir daha böyle bir gaflette bulunup insanımıza bu tür kötülükleri yapmayacağını düşünürken aynı hatayı bir kez daha PKK’de yapmaya başladılar. Başından beri hedefini açıklamaktan geri durmayan ve her zaman Erdoğan’a saldırıp bunca yeniliklerine rağmen hakaret ve aşağılamalardan kaçınmayan PKK’ye altın tepsi içerisinde Kürdistan’ı sundular. Asker kışlasına, polis karakoluna çekilirken, Batıya asker cenazesi gitmemesi karşılığında Kürd halkını PKK’nin inisiyatifine terk ettiler. Kanla beslenen, baskı ve dayatmadan başka dilden anlamayan PKK, koca bir coğrafyayı ele alınca yapılanmak ve örgütlenmek için her türlü fırsattan istifade etti. Bir devlet gibi hareket eden örgüt işkence haneler, mahkemeler ve zindanlar inşa edip kalıbına uymayanları ve itaatte kusurlu davrananları yakalayıp sorgulamaya ve insafsızca cezalandırmaya başladı. Geliri olan herkesi vergiye bağlayarak büyük bir ekonomik kazanca kavuştu.

Bütün bunlarla yetinmeyen PKK’liler yalan makinesini harekete geçirip“Rojova Devrimi” yalanıyla kendilerini efsane haline getirmeye çalıştılar. Buna karşın ihtiyaç duydukları düşman konumuna hükümeti, özellikle de Erdoğan’ı yerleştirip iftiralarla ve hakaretlerle her zaman karalamaya ve küfretmeye çalıştılar.

Hükümeti kendilerine taviz üstüne taviz veren şamar oğlanı ve sağılmaya müsait inek gibi görüp hem aşağılıyor ve hem de istediklerini alıyorlardı. Kobane’de hükümetin PKK’ye desteği olmasaydı bu küçük şehir birkaç günde İŞİD’in eline geçecekti. PYD’nin ihtiyaçlarının karşılanması için kapıyı sonuna kadar açan, devrim yalanlarıyla kandırılan Kürd gençlerinin savaşmak için sınırı geçmesine izin veren, yaralı PKK’lilerin tedavisi için hastaneleri seferber eden hükümet, son bir adım atarak Peşmergelerin ve Özgür Suriye Ordusunun ağır silahlarla Kobani’ye geçmesinin önünü açarak bu şehrin PKK’de kalmasını sağladı. Bütün bunları yaptığı ve PKK’ye zafer kazandırdığı halde Erdoğan, PKK ve HDP tarafından en aşağılık ifadelerle vasıflandırıldı ve her zaman saldırıya uğradı. Yani PKK’ye bağışladığı büyük hediyenin bedeli hakaretler ve küfürlerdi.

Bütün bunlar yaşanırken Ak Partinin “Çözüm Süreci” için görevlendirdiği basiretsiz insanlar Öcalan’ın sarf ettiği bir iki yaldızlı sözü dillerine dolayıp azgın PKK çetesini “Kürd siyasal hareketi” olarak vasıflandırarak bölgeyi PKK’ye bağışlamanın gururunu yaşadılar. PKK’nin siyasal koluyla Dolmabahçe Mutabakatını yapacak kadar işi zirveye taşıdılar. Kürdistan’daki İslami yapılanmalara kin ve nefret güden bu basiretsizlerin çabaları neticesinde iş bugünkü boyuta ulaşırken, PKK’nin büyük bir güce ulaşmasına ve kan akıtıp birçok insanı katletmesine neden oldular.

Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Ancak görünen, yukarıda bahsi geçen iki manevrayla kendi kuyusunu kazan Ak Parti, insanımıza ağır bedellere mal olan ve sıkıntılara sebebiyet veren büyük basiretsizliklerde bulundu. İşin ilginç tarafı yediği bütün bu darbelere rağmen yanlışta diretmeye devam etmesi, PKK ile mücadelede milliyetçi söylemlere kaymaya başlamasıdır. Oysa halkın biricik kurtuluşu olan İslami çerçevede çözüme yönelik bir söylem geliştirmesi ve sorunları ülkedeki İslami çevrelerle çözme gibi bir alternatife başvurmasından başka geçerli yol kalmamıştır.

Hükümetin birinci ve ikinci oyunları boşa çıktı ve büyük zararlara neden oldu. Her iki oyunda olduğu gibi İslam düşmanlarının imkân ve fırsat kazanmasına sebebiyet verecek üçüncü bir oyunun oynanması tükenişe ve sona neden olabilir. Umarım bütün bu tecrübelerden sonra hesabı iyi yapıp basiretle hareket eden bir akıl ve irade geliştirir, böylece bir nebze de olsa zararı telafi edecek adımlar

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *