28

Bu fıtrat yasası/insana farklı iki meziyetten birini tercih etme yeteneği, yaratılışında verilmiştir. Yarmak manasına gelen “Fıtrat”, bir bütünü ortadan ikiye şak edip ayırmak demektir. İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran bu meziyet, kontrol edildiğinde insan için tekamül eden bir fırsat olur. Kontrolden çıkarsa, toplumsal bütünlüğü tehdit eden bir kaos ortamına dönüşür. Bu Ashabın ortamı olsa bile!

Müslüman müçtehitler bu manada, toplumsal kaosları kaldırmak için kendi canlarını tehlikeye atan içtihatlar geliştirdiler. Yapılması gereken farklılıkları yok etmek yerine, bu meziyeti beşerin tekâmülüne vesile etmektir. Beşerin aklını çalıştırmasını çağrıştıran ayetlerin yedi yüz küsur olması, bu manada iyi ve doğru anlaşılmalı. Konuyu anlamaya çalışırken insanı özgürlükçü birey açısından iki şekilde anlamak mecburiyetindeyiz: Vahiy ve nübüvveti doğru anlamak… Bir de vahiy ve nübüvvete ters düşmemek şartıyla eşya, olgu ve edinimler üzerinde, Kur’an’ın tabiriyle “Rasihun” denilen ilmi derinliği elde eden zihni bir tasarruf hakkının içtihatla insana verildiğini görebilmektir.

Allah’ın hükmüyle hükmedip etmemeyi de bu kategoriye dâhil etmeden doğru anlamak mümkün olmayabilir. Farklılıklar korunurken toplumun kenetlenmesi arasındaki ilişki de korumaya çalışılmalı. Bu dengenin iyi anlaşılması için vahiy, nübüvvet ve içtihadın iyi anlaşılması gerekir. Bu da Kur’an, sünnet ve İslam hukukunda istişare-içtihat ilişkisini anlamakla mümkündür. İnsanın (içtihat) tasarrufu olmasaydı işlerin istişareyle yapılması emredilmezdi.

Kur’an’da, haklar hususunda sürekli “insan” kavramının zikredilmesi, Sünnette, düşman savaşçıları esir alındığında, “bunlar sizin kardeşleriniz” denilmesi ve toplumun tekâmülüne katkı olan okuma yazmayı öğretmek üzere bırakılmalarını başka türlü anlamak mümkün değildir.  İslam içtihadında yapılan bir usul kaidesini misal verelim: Bir çocuğun elinden iki kişi tutup “Kadı”nın huzuruna getirseler; biri benim oğlum, diğeri de kölemdir dese, ikisinin delilleri aynı olsa, Kadı’nın/yargıcın bu çocuğu, özgürlüğe davet edene vermesi farzdır. Kölemdir diyen Müslüman, evladımdır diyen gayri müslim olsa bile sonuç aynıdır. (Kitabu’l Kuduri/Lukata bahsi.)

Farklılıklar, toplumu zenginleştirir. Bu manada toplumun gücüne güç katar. Herkesin düşüncesi, toplumda bir zenginlik ve ufuk açıcı bir ortamın oluşmasına sebep olur. İslam alimleri bu konuda çok cesur davranmışlar. Bu konudaki içtihatları, bir kısım ahlaki meziyet ve adabı muaşeretlerle sınırlandırmamışlar. Helal-haram, hüsün-kubuh, hatta itikadi konularda dahi bu içtihat farkı vardır. Birbirine en yakın olan Şafiî ve Hanefiler arasında dahi on dokuz itikadi fark vardır.

Fakat farklılıkları toplumsal bölünmelere sebep gö(ste)rmek büyük bir miyop körlüğüdür. Farklılıkları rayından ve maksadından bambaşka bir tarafa evirip toplumsal bölünmeye vardırarak verdiği zararlar çöküşe veya ilahi azaba sebep olmuştur.

Hiçbir İslam müçtehidi farklılıkları cedel ve parçalanma sebebi görmemiş. Ama imamlardan sonra bu içtihat farklılıkları, dinin aslında yapılan tağayyur ve tebdiller olarak anlaşıldı. Halen o engin ufuk sahibi alimleri savunma(!) adına, bu cahilane cidale devam edenler vardır.

Bu farklılıkların en geniş alanı iktisat konusunda olmuştur. Çünkü iktisadi kazanımlar insanın dünyaya bakan yönüyle en ilgi çekici olanıdır. İnsani farklılıkların ve anlaşmazlıkların başında iktisat konusu gelir. Her konuda olduğu gibi iktisatta farklı içtihadlar bir zenginliktir. Özgür düşünmenin İslam’daki en önemli ayağı içtihat farkıdır. Bu farklılıkları toplumsal değerler sisteminde bir zenginlik kabul ederek farklı zihni tasavvurlar ile toplumsal birlikteliği içinde kaldıkça ihtilaflar rahmet olur. Bu manada, Kur’an, sünnet ve içtihat farklılıklarını anlamaya çalıştık. HABER MERKEZİ

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *