52

Genç bir kadın olan Sakine Hanım, tek çocuğu beş yaşındaki Minik Ali’ye her fırsatta Allah’ı anlatıyor, onu Allah sevgisiyle büyütüyordu. Öyle ki Minik Ali gece gündüz Allah’ı düşünür olmuştu. Onu yoktan var eden Allah’a karşı kalbinde büyük bir sevgi ve özlem vardı.

Yine bir gün Sakine Hanım sevimli yavrusuna Allah’ı anlatıyordu. Onun saçlarına, yanaklarına, gözlerine ve diğer uzuvlarına dokunarak,

--- Bak güzel Ali’m! Dedi. Allah seni ne kadar da güzel ve sevimli yaratmış? Sana ne kadar da güzel saçlar, gözler vermiş? Seni bana, beni sana hediye etmiş…

Küçük Ali, annesine sarılarak bağırdı.

--- Anneciğim seni çok seviyorum! Seni bana verdiği için Allah’ı da çok seviyorum!

Sonra sustu Minik Ali, sessizleşti. Dalgın gözlerle annesine baktı.

--- Allah’ı çok seviyorum! Diye konuştu tekrar. Keşke O’nu görebilseydim!

Sonra birden Sakine Hanıma dönerek,

--- Anne, Allah’ı görmek istiyorum! Dedi. Bana Allah’ı göster!

Minik Ali’nin bu isteği karşısında önce şaşırdı Sakine Hanım, ne söyleyeceğini bilemedi, bocaladı. Sonra gülümsedi. Sevgiyle yavrusunun yumuşak, uzun saçlarını okşadı. O esnada önünde duran çay bardağına bakarak kendi kendine konuşur gibi,

--- Çayıma şeker koydum mu acaba? diye mırıldandı.

Zeki bir çocuk olan Minik Ali hemen atıldı.

--- Anneciğim, çaydan bir yudum alırsan şeker koyup koymadığını anlarsın.

--- Ama çayımda şeker görünmüyor, diye itiraz etti Sakine Hanım.

Minik Ali, annesinin saflığına güldü.

--- Anneciğim, göremezsin ki, şeker çaya girince hemen eriyip gider.

Sakine Hanım gülümseyerek başını salladı.

--- Haklısın güzel yavrum…

Sonra ayağa kalkarak Küçük Ali’nin tatlı ellerini avucuna aldı, pencereye doğru yürüdü.

--- Şu pencereyi açıp biraz serinleyelim, dedi.

Açılan pencereden serin, yumuşak bir rüzgâr yüzlerine çarptı.

--- Ben bu rüzgârı çok sevdim! diye bağırdı sevinçle Sakine Hanım. Yavrum, Ali’m, bana bir avuç rüzgâr yakalayıp verir misin?

Minik Ali büyük bir şaşkınlıkla annesine baktı.

--- Delirdin mi anneciğim? Dedi gülerek sonra. Benimle şakalaşıyorsun değil mi?

Sakine hanım hiç bozuntuya vermedi.

--- Hayır, gerçekten bir avuç rüzgâr istiyorum!

--- Ama rüzgâr görünmez ki anne! Elle de tutulmaz!

Minik Ali’nin bu cevabı üzerine Sakine Hanım’ım yüzünde geniş bir gülümseme yayıldı. Oğlunu kucakladı. Saçlarını okşayarak, tatlı bir sesle konuşmaya başladı.

--- Bak güzel yavrum, demek ki gözlerimiz bazı şeyleri göremiyor. Gözlerimiz her şeyi görmek üzere yaratılmamış. Az önce çayın içindeki şekeri de göremedik değil mi? Çayın içine şeker atmıştım ama ben de sen de onu göremedik. Bak, rüzgârı da göremiyoruz. Daha birçok şeyi göremiyoruz. İnce bir perdenin veya tahtanın arkasındaki eşyaları da göremiyoruz.

Bir müddet susan Sakine Hanım, Minik Ali’nin başını elleri arasına alarak gözlerine baktı sevgiyle.

--- Böyle basit şeyleri göremeyen gözlerimiz Allah’ı nasıl görecek? Allah öyle büyük, öyle yücedir ki biz gözlerimizle O’nu göremeyiz…

--- Ama diye sözlerini sürdürdü Sakine Hanım. Nasıl ki rüzgârı hissederiz, çayın içindeki şekeri tadından anlarız, öyle de Allah’ı hissederiz. Allah’ın yarattığı o kadar çok güzel şeyler var ki!

Birden mutlulukla güldü Sakine Hanım. Minik Ali’yi tutup havaya kaldırdı.

--- O kadar tatlı ve güzel yaratılmışsın ki, sana bakınca hemen Allah’ı hissederim!

Minik Ali, annesinin boynuna kollarını doladı sevgiyle.

--- Anneciğim benim! Dedi. Sen de o kadar güzel ve tatlısın ki, ben de sana bakınca hemen Allah’ı hissediyorum. Senin gibi bir anneyi bana verdiği için Allah’ı çok seviyorum!

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *