54

Yaşadığımız şu zaman dilimindeki mevcut hayatımız, yaşam felsefemiz, hemen hemen tamamıyla geçmişten kopuk, değerlerimizden, örf ve adetlerimizden uzak bir noktaya sürükleniyor. Teknoloji ve dijital hayat, geçmişte kullandığımız alet edevatla beraber geçmişin kıymet ve değerlerini de yok ediyor. Hayatın maddi alanında oluşan değişimlerin oluşturduğu rahatlığın verdiği yalancı keyif, insanlar arasındaki ilişkilerde tam tersi bir etki meydana getiriyor. Aile ve akrabalık ilişkileri giderek zayıflıyor. Yardımlaşma, şefkat ve merhamet duyguları, büyüklere saygı geçen her gün yok olmaya doğru yol alıyor.

Bozulan hayat düzenimizden en çok etkilenen kurum aile oldu. Aile düzeninin bozulması hayatın diğer bütün alanlarındaki bozulmalara da direk etki yaptı. Hani ilk düğmeyi yanlış iliklediğinde diğer bütün düğmelerin de yanlış iliklenmesi gibi bir şey bu. Ailenin özellikle çocuk eğitiminde ne kadar önemli olduğunu henüz iyi anlayabilmiş değiliz.

   Evlerimiz büyüdü ama aile küçüldü. Küçülen ailedeki ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkiler büyük oranda tersine döndü. Bolluk ve zenginliğin sağladığı imkanları akıllıca kullanamadık. Şimdi her isteklerini karşıladığımız çocuklarımızdan şikayetçiyiz. Sorumluluk duygusundan mahrum, hep başkasından bekleyen, verilmediğinde bunalım geçiren acayip bir nesil ortaya çıkardık. Sabah uyanınca yatağını düzeltmeyi düşünmez bunlar. Temizlenmesi gereken çamaşırını sağa sola savurup atar. Günde kaç defa önüne sofrayı koyan annenin o yemekleri nasıl hazırladığından, bulaşıkları nasıl yıkadığından, evi nasıl temizlediğinden haberi olmaz bunların. Okula gidip gelirken bile çantasını taşımaktan aciz bir nesil. Okul önünde çocuklarını almak için bekleyen anneleri görünce tarif edilmez bir üzüntü yaşıyorum. Okul kapısında bekleyen annenin, kucağındaki bebeğiyle beraber okuldan çıkan çocuğunun çantasını da aldığını görmek hakikaten üzücü ve düşündürücü.

   Okuldan eve gelir gelmez de hemen cep telefonunu eline alıp onunla vakit geçiriyor çocuklarımız. Evde bozulmuş, kırılmış şey görse tamir edemez, ev işleri konusunda bir sorumluluk almaz. Evin işlerinin, ihtiyacının bir ucundan da ben tutayım diye düşünmez. Bunların çoğu annesinin pişirdiği geleneksel yemekleri de yemez. Pekmez, pestil, ceviz vb. köylümüzün ürettiği temiz ve sağlıklı gıdaları hiç sevmezler. Bu konuya canlı, taze bir örnek vereyim:

  Komşumuz geçen hafta beni kendi üzüm bağlarına davet etti. Malum bağbozumu zamanı. Davetine icabet ettim. Bağbozumu ortamında o eski renkliliği bulamadım ama gene da o eskiyi hatırlatan kimi şeyler buldum ve sevindim. Ufak tefek de olsa bazı küçük işlerin ucundan tutup yardım etmeye çalıştım. Bağ sahibinin altı-sekiz yaşlarında iki tane torunu da oradaydılar. Çocukları görünce hemen bir hoş beş etmeyi severim. Hoş beşten sonra ortada duran üzümleri işaret ederek hadi yesenize dedim. Çocuklar beni hiç duymadı ve soruma cevap vermediler. Daha sonra önlerinde duran ve adına cipso dedikleri bir şeyler fark ettim. Çok fena oldum. Dedeleri, bu çocukların üç günden beri bağda olduklarını ve bir tek üzüm tanesi yemediklerini de ekleyince tamamen yıkıldım.

  Evet bu nesil bizim eserimiz. “Aman biz sıkıntı gördük, yokluk yaşadık çocuklarımıza bunu yaşatmayalım” dedik. Dedik ama ortaya çıkan sonuç bunun doğru olmadığını ortaya koydu. Eskilerin “Gereğinden fazla merhamet maraz doğurur” sözü ne kadar da doğruymuş, şimdi anlıyorum.

  Çocuklarımız yaşadıkları evde ve bulundukları iş ortamında sanki bir misafir veya özürlü gibiler. Ailelerin bilinçsiz yaklaşımı bir yana, ne yazık ki mevcut eğitim sistemi de bir iş beceremiyor. Konuyla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki..! Çocuklarımız çok kötü yetişiyor vesselam.

Öleceğiz bir gün gömecekler,

Bir kaç gün övecekler,

Sonra kalan malı bölecekler

Hatta memnun kalmayıp sövecekler

(N Tevfik)

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *