Kalbimiz başta olmak
kaydıyla bütün manevi, ruhi duygularımız kıldığımız namazdan bir şeyler
alabiliyorsa, o namaz doğru bir namazdır, diyebiliriz. Aksi halde beden için
bir spor olmaktan öteye gitmeyecek ve hatta çoğu kez bedene ağır gelen bir yük
gibi olacaktır. Kur’an, anlamı ve amacı anlaşılmadan kılınan namazları ve
sahiplerini şöyle tasvir eder: “ Onlar namaza kalktıklarında
üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra
getirirler”.
“Vay haline o namaz kılanların
ki,
Onlar namazlarının özünden
uzaktırlar.
Onlar halka gösteriş yaparlar.
Hayra da engel olurlar”.
(Maun,4-7)
Bilinçli olarak kılınan bir namaz
ise, gönlü Allah’a açar ve ona tarifi imkansız bir güven ve huzur sağlar.
“Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur”. (Rad,28)
Öncelikle namazın en
hayırlı iş olduğunu kavramak gerekir. Yani hiçbir dünyevi iş namazdan daha
hayırlı ve öncelikli olamaz. Yerlerin ve göklerin yaratıcısının huzurunda
durmaktan daha hayırlı iş ne olabilir? Bebek için anne sütü, anne kucağı ne
kadar zaruri ise kul için de namaz o kadar, belki ondan daha çok zaruri ve
elzemdir.
Namaz, insanın
aldatıcı dış dünya ve olaylarının etkisinden kurtulup onları yaratan üstün
varlığın etkisini, yakınlığını hissetmektir. Allah’ı hatırlatmayan,
yakınlığını yaşatmayan bir namazda hayır yoktur. Zaten namazın farz kılınma
amacı da Allah’ı hatırlatmaktır. “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka
hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.”
(Taha,14)
Dünya ve olaylarının
etkisinden kurtulamayan insan, kendini bu cazibedar akıntıya kaptırır ve
boğulup gider. Eşyayı aslıyla ve özüyle tanımayan ruh, özgürlüğünü çevresini
kuşatan şeylere kaptırır. Eşyayı yaratan tek Allah’a kulluk edeceğine
maddenin ve eşyanın etkisine ve gücüne aldanarak onların esiri ve kulu haline
gelir. Yusuf suresinde geçen şu ayeti bir kez daha düşünmek gerekir: “Ey mahpus
arkadaşlarım! Ayrı ayrı bir sürü uydurma rabler mi daha iyidir, yoksa her
şeyden üstün tek Allah mı?”
Evet olayların
baskısı, maddi eşyanın ağırlığı altında ruhunu yoran kişi gerçekten
kendine zulmeder. İnsan, Allah’a kulluğun en kamil ifadesi olan namaz ile
özgürlüğüne kavuşabilir ancak. Namaz, insana her işin dizginlerinin Allah’ın elinde
olduğunu öğreten, hissettiren çok güçlü bir disiplindir.
Namaz ruhun
temizliğidir. Aynı zamanda ruh için olmazsa olmaz bir gıdadır. Aç beden yemekle
rahatladığı gibi, aç ruhlar da ibadetin özü olan namazla rahatlar.
Dünyaya saf bir fıtrat ile gelen insan, kendisini kuşatan maddi hayatın, içinde
yaşadığı sosyokültürel çevrenin etkisiyle kirlenir. Bu etkilerden arınmanın,
onların sebep olduğu hastalıklardan korunmanın tek yolu Allah’a
yönelmektir. Namaz tek kelime ile Allah’a yönelmek, O’na doğru yol almaktır. Bu
yola giremeyen, girmeyi kabul etmeyen insanın başına nelerin geldiğini tarihe
bakarak görebiliriz.
Namaz, insanın ruhen
dirilişi ve o yücelerin yücesine yakınlaşmadır. İbadetlerimizi özüyle
tanımak ve eda etmek gerekir ki, onların hayatımıza dokunacak etkilerine
kavuşabilelim. Kabuklu bir yemişin içindekinden haberi olmayan biri, o yemişin
kıymetini bilemez ve onu satın almayı pek düşünemez.
Yazımızı Hz Pir’in
bir vecizesiyle noktalayalım: “Allah “Secde et de yaklaş” buyurdu.
Bedenlerimizin secde etmesi, canlarımızın O’na yaklaşmasına sebeptir”.
0 yorum