Ülkemizin de
katılımcısı olduğu Avrupa Birliği Projeleri Erasmus+ Plus,toplantılarının
birinde, proje seçim komisyonu uzmanlarından birinin söylediği sözler dikkatimi
çekmişti. Ülkemizde Ulusal Ajans tarafından takip edilen Avrupa Birliği Hibe
programlarının işleyişi hakkında bahsettiğimiz bu uzman arkadaşımız bilgi
verirken aynen şöyle diyordu: "Avrupa Ülkeleri; üye ülkeler ile bir kısım
katılımcı ülkelerden, tüm paydaşlardan(eğitim,sağlık,sosyal, kültürel
alanlarda) proje yapmalarını istemektedir. Yalnız, projeler komisyonlardan
geçerken, kabul olmasının ön şartı, mevcut sorunlara çözüm üretebilen ve
gelecekte ülkeleri güçlü kılabilecek projelerin olmasına dikkat edilir. Örneğin
Avrupa da göçmen ve mülteci sorunu vardır. Bu yönde yapılacak projelerin
seçilmesi önceliklidir. Ve ya dijital dünyayı kontrol edebilme ile ilgili
projeler desteklenmektedir. Gelecek yüzyılda dıgital okuma yazma ve robotik
kodlama alanında yapılacak projelere hibe desteğinin verilmesi ve kabul
edilmesi diğer projelere göre daha olasıdır. Avrupa'nın paraya ihtiyacı yoktur.
Düşünebilen beyinlere ihtiyacı vardır." demişti."
Yani bir anlamda
biz farkında olmadan Avrupa Birliği ülkeleri, proje hibe destekleri ile bizim
olan ve düşünebilen beyinlerimizi araştırmaktadır. Bununla kalmayıp parlak
fikirleri kendi ülkelerinde hayata geçirmektedir. Başka bir ifadeyle beyin hırsızlığı
yapmaktadır. Genç dinamik ve düşünebilen beyinleri işleyip çıktı olarak
oluşturduğu ürünleri bizlere tekrar satmaktadır.
Farzı muhal,
kanser hastalığı alanında başarılı bir projeyi sahiplenirken, bu proje
sonucunda meydana gelen ürün, ister ilaç olsun ister
tedavi yöntemi olsun, bunu işler ve tekrar dünyaya satmaktadır.
Bunları neden
söylüyorum. 19. Yüzyıldan itibaren yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi talan
eden Avrupalı, şimdi de beyinlerimize göz dikmektedir. Yapılacak güzel
çalışmalarımızı bizden habersiz sahiplenmektedir. Sonrada bize karşı
kullanmaktadır.
Ülkemizin de bu
proje döngüsünde yer alması elbette faydalı olmuştur. Çünkü aynı uzmanın
ifadesine göre her sene ülkemizin ulusal
ajansına 10 bin civarında proje başvurusu yapılamaktadır. Bir yönüyle bu tarz
projeler, yeteneklerimizin ve kabiliyetlerimizin farkına varmamıza sebep oldu.
Lakin, bu alt yapıyı neden onların inisiyatifine bıraktıkta biz yapmadık diye
hayıflanıyorum. Bu millet azmettiğinde yapamayacağı iş yoktur. Yeter ki ona
imkan sunulsun. şartlar müsait hale getirilsin.
Bakar mısınız
bizim insanımız beş on yıl içinde insansız uçaklar, tanklar, füzeler, gemiler
yaptı. Dünyanın ağzını açıkta bırakacak
devasa köprüleri inşa etti. Yetmedi dünyanın en büyük hava limanını
yaptı. Sağlıkta marka haline geldi.
Gençlerimizin
fikriyle zikriyle uğraşılmadığında, onların girişimci ve üretken aklını
değerlendirdiğimizde daha nice güzellikler yapacaklarına hiç şüphem yok. Bunun
için kendi insanımıza yatırım yapmak gerekir. Devlet olarak düşünen beyinlerin
önünü açmak gerekir. Geçmişten gelen parlak medeniyetimizin öncülerini rehber
edinmek gerekir.
Son yüzyılda,
asırlarca dünyaya huzur ve adalet götürmüş ceddimiz, yeni neslin gözünde
aşağılandı, kötülendi, başarısız ve yobaz addedildi. Gerçek tarihimiz ve
iftihar ettiğimiz alimlerimiz, bilim adamlarımız unutturulmaya çalışıldı.
Geçmişimizden kopuk bir hayatı kabul etmeye zorlandık. Dinimizin bilime, fene
karşı olduğu anlatıldı. Ancak bunu bize dikte edenler, Endülüs'te büyük bir
medeniyet kuran ceddimizin ilim irfan mirası ile dünyaya hükmetti.
Diyeceğim o ki:
Biz medeniyetimizi kaybettiğimiz yerde aramalıyız. İnsanımıza sahip çıkmalıyız.
Geçmişimizle kuvvetli bir bağ kurarak projelerle, keşiflerle, icatlarla
düşünebilen beyinlerimize sahip çıkmalıyız. Çok çalışmalıyız. Ancak bu şekilde
mevcut zifiri karanlıklardan aydınlığa çıkarız.
0 yorum