Katliamcı İngilizlerin katil prensi; barbarlıklarını,
yeni çıkacak olan kitabında ifşa etmeye karar vermiş. İngiliz vahşetinin de bir
belgesi hükmün olacak olan bu kitap; aslında yüzyıllardır bütün insanlığı kasıp
kavuran ingiliz emperyalizminin küçük bir karesini ortaya koymaktadır. Dünyanın
hangi beldesine bakacak olursak, orada mutlaka bir ingiliz işgalini,
katliamını, hırsızlığını ve toptan yok etme vahşetini görürüz.
Afganistan’ı, NATO adı altında işgal eden Amerika,
burada 20 yıl boyunca akla ve hayale gelmeyecek vahşetleri sergiledi. Sonunda
zelil bir şekilde kaçmak zorunda kaldı. Bu vahşetleri sergilerken, yanında
İngiltere’nin bulunuyor olmasına ise hiç şaşırmadık. Zira amerika, bu
katliamlarını daha çok gayrı meşru babası ingilizlerden öğrenmişti. Ve
Afganistan’da, beraber daha çok Müslümanı öldürme yarışına girişmişlerdi.
İngiliz vahşetinin sembolü olan kraliyet ailesinin,
katil prensi Harry de bu Müslümanları öldürme yarışında görev almıştı. 25
müslümanı öldürdüğünü ve hiç pişmanlık duymadığı, aslında daha çok müslümanı
öldürmediği için üzgün olduğunu ifade etmiş. Aslında barbarlığını belgelemek
için bu ifşaatlar da bulunmuş. Yoksa işgal ettikleri hangi belde de insani bir
davranış sergilemişler ki? Zaten ülkeleri işgal etmelerinin sebebi katliam yapmak,
hırsızlık yapmak ve vahşet sergilemek değil mi?
Elbette batı, barbarlığını her zaman sergileyecek,
katil prens müslüman öldürme yarışından asla vazgeçmeyecektir. Ama bundan daha
iğrenç ve acı olanı ise içimizdeki mankurtların bu durumu görmemeleri, görmek
istememeleri ve katillerine âşık şahsiyetsizler gibi sessiz kalmalarıdır. Bu
öldürülenlerin suçu sadece müslüman olmalarıdır. Çocuk, kadın, yaşlı demeden
masum müslümanları katleden ve bunu iftiharla söyleyecek kadar alçak ve katil
bir insanı, katilliğini yüzüne karşı söyleyecek onuru ve izzeti zaten çoktan
yitirmişler bu mankurtlar.
Ellerinde idareyi bulunduranlar, etki ve yetki sahibi
müslüman yöneticilerin acziyeti ve korkaklığı bir tarafa; müslüman halkların
toptan ayağa kalkmamaları ve ölü taklidi yapmaları onları bu sorumluluktan
kurtarmadığı gibi belki de yeni ingiliz vahşetlerine zemin hazırladığı için
büyük bir vebal altına da girmektedirler. Bölünmüşlüğümüz, parçalanmışlığımız
bizi kuvvetsiz kılmış, sessiz ve korkakça bekleyişimiz batılı barbarları daha
da azgın hale getirmiştir.
Tam da burada mankurtların, köle ruhlu bir aşağılık
kompleksiyle, efendilerini hala kutsamaya devam etmesi ve beyaz adama tek laf
etmeyecek şekilde bağlılığını ifa etmesi işimizin zorluğunu ortaya koymaktadır.
Zira bu mankurtlar; yazılı ve görsel medyadan sinemaya, edebiyattan tiyatroya,
ekonomiden bürokrasiye, diplomasiden siyasete kadar bütün köşe başlarını,
cumhuriyetle beraber bunlara tahsis edilmiştir.
Milli ve manevi değerlere düşman, barbar batı
değerlerine bütün benliğiyle bağlı hale gelmiş bu mankurtlar; İslam
dünyasındaki her gelişmeyi ve olayı üstenci bir bakış açısıyla değerlendirip
yermekte, buna karşılık batılı katil prense, tek bir söz söyleme onurundan
mahrum olmayı tercih etmektedir. Müslüman halkların kahir ekseriyeti ise bu
barbarlığı lanetlemekte ve son bulması için uğraş vermektedir.
Katil prens eli kanlı bir şekilde ülkesine döndükten
sonra; İşgalden geri kalan harabe haldeki şehir ve köylerin, on binlerce yetim
ve sakat kalmış insanların, aç ve açıkta kalan yüzbinlerce kadın ve yaşlının,
hayalleri ve ülkeleri çalınmış gençliğin kara laneti bu mankurtlara kalır.