2022-2023 Eğitim öğretim yılının
1.yarıyıl tatili başladı. 18 milyon öğrenci ile 1,3 milyon öğretmen, 15 gün
sürecek ara tatili hak etti. Hem öğrencilerimiz hem de öğretmenlerimiz
dinlenmeyi ve yorgunluklarını atacak bir süreci yaşamaları gerekir. Bu tatilin
öğrenci ve öğretmenlerimize hayırlı olmasını dilerim.
Elbette karnelerini alan
öğrencilerimizden bazıları sevinecek, bazıları da yeteri çalışma ve performansı
ortaya koyamadığı için bir burukluk yaşayacaktır. Ama sonuç ne olursa olsun
velilerimiz, çocuklarımızın karne heyecanını gölgede bırakacak bir olumsuz
tavır takınmamaları en doğrusu olacaktır. Sevince ortak olmaları gerektiği gibi
bir burukluk varsa eğer hep beraber ve yumuşak bir üslup ile bunu olumlu bir
havaya çevirme yoluna gidilmelidir.
Bu 15 günlük sürede herkesin dinlenmesi
esas olmalıdır. Birinci dönemin bir muhasebesi yapılmalı, eksiklikler görülmeli
ve ikinci döneme yönelik bir planlama yapılmalıdır. Başarılar imkânlar
doğrultusunda ödüllendirilmeli, eksiklikleri olan öğrencileriz ise çalışmaktan
başka bir seçeneğin olmadığı ve başarının ancak gereği gibi çalışmakla mümkün
olabileceği bilincini elde etmelidirler.
Ama eğitimde bazı şeylerin ters gittiği
gerçeği de ortadadır. Niteliğin bir türlü ortaya çıkmaması, ciddi bir sorun
olarak önümüzde durmaktadır. Fiziki bazı yetersizlikler, bazı sınıfların aşarı
kalabalık olması vb. olumsuzluklar olmakla beraber, esas itibariyle bir kalite
sorunu olduğu aşikârdır. Uluslararası bazı kuruluşların istatistikleri maalesef
birçok alanda yetersizlik ve eksikliklerin başarısızlığı ortaya koyduğunu
göstermektedir.
Son yıllarda kısmı bir başarı artışının
olduğu doğrudur. Ancak 18 milyon insanın içinde bulunduğu bu eğitim sürecinin
çok daha nitelikli bir şekilde başarı grafiğini bize göstermesi gerekirdi.
İmkânların artışı doğrultusunda, bir başarı artışı bir türlü ortaya çıkmıyor.
Her dönemin başında veya sonunda bu tartışmalar yapılmakta ancak bir arpa boyu
yol alınmadığı gerçeği ile yüzleşmekteyiz.
Eğitimde niteliğin artırılmasına yönelik
ciddi arayışların olduğu ve bazı tedbirlerin alınmakta olduğu görülmektedir.
Fakat bu büyük ve dinamik kitlenin ihmale gelir bir tarafı yoktur. Zaman çok
çabuk geçmekte, bu 18 milyonluk kitlenin başarı durumu uykularımızı kaçırması
gerekirken üniversitelerin, siyaset kurumunun ve diğer yetkili kuruluşların bu
hususta ciddi adımlar atmaması da ayrı sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çocukların karnelerine baktığımızda,
aslında toplum olarak karnemizin de ne durumda olduğu görülmektedir. Doğrusu
olan, herkesin kendine iğneyi batırarak gerçeğini görmesi, yapması gerekenleri
ihmal etmeden yerine getirmesi bir zarurettir. Mevcut sistemin eksiklik ve
yanlışlıklarına rağmen bu öğrenciler eğitimlerini almaya devam edeceklerdir.
Dolayısıyla bir başarı hikâyesinin ortaya çıkması için hemen herkesin acil
olarak 'bu taşın altına elini koyması' gerekmektedir.
Gelecek dönemin sonunda hala bu konuyu bu
şekilde konuşuyor ve çözüm noktasında gerekli adımlar acil olarak atılmamış ise
daha birçok kuşak insanı heba edeceğiz demektir. Böyle bir sorumsuzluğa
kimsenin hakkının olmadığı düşünüyorum.