Türkiye, tarihi bir seçimin atmosferine
girmiş bulunmaktadır. Bu seçim, sadece Türkiye’yi değil, bütün bölgeyi ve hatta
dünya siyasetini etkileyecek bir keyfiyete sahiptir. Türkiye’de mevcut
iktidarın devamı veya değişmesi arasında çok fark vardır. İktidarın değişmesi
ile beraber içeride ve dışarıda Türkiye’yi ve bölgeyi çok farklı bir atmosfer
beklemektedir. Dolayısı ile son derece kritik bir öneme sahip olan bu seçimin
ehemmiyetinin vatandaşlar tarafından görülmesi gerekir. Tarihi bir dönüm
noktasındayız. Bu itibarla; tercihini yapacak olan seçmenin ve siyasi
partilerin, küçük hesaplara ve detaylara takılmadan, büyük fotoğrafa
odaklanması gerekir. Yine siyasi partilerin polemik ve manipülasyonlar
üzerinden siyaset üretmek yerine gerçekçi ve ciddi hedefler odaklanması
gerekir. Özellikle sorumsuz siyasetçilerin ve onların yönlendirdikleri trol
grupları, durmandan gerginlik üretmeyi ve nefret pompalamayı temel
siyaset zeminine dönüştürmüşlerdir. Kendi vizyon ve projeleri ile halkın
karşısına çıkıp yönetime talip olmak yerine, daha fazla karşıtlıkları üzerinden
siyaset üretilmektedir. Toplumsal barış ve mutabakatı zedeleyecek
söylemler ve adımlar, pervasızca sergilenmektedir.
Bu seçim atmosferinde göze çarpan bir
diğer husus; istisnalar hariç, ilke ve prensipler çerçevesinde siyaset yapmak
yerine, siyasi çıkar ve hesaplara göre siyaset yapılmasıdır. Artık siyaset
zemini öyle bir hale gelmiş ki, elif gibi dik duruşlara değil, yerde yuvarlanma
tablolarına şahitlik etmekteyiz. Günübirlik siyasi çıkarlar, yakın tarihte
yaşadığımız siyasi tecrübeleri bile bize unutturmuştur. Sanki bu topraklarda
devasa bir mağduriyet yaşanmamış gibi bir atmosfer var. İzler biri birine
karışmış. İlkeler çerçevesinde siyaset yapılmadığı için siyasi partilerin
hamlelerini kestirmek bir hayli güç olmaktadır. Siyasi hesaplara bir de kişisel
kaprisler eklenince, daha ilginç bir tablo ortaya çıkmaktadır. Siyaset
ikliminden ve gerçeklerinden habersiz kimi zevatın, “pişen aşa su katma”
nev’inden konuşma ve duruşları da söz konusu olunca son derece garip bir tablo
ortaya çıkmaktadır. Hele özellikle zayıf karnı ve bagajı olan, topluma mal
olmuş kişiliklerin ve siyasetçilerin şantajla icbari manevralara girişmesi son
derece kafa karıştırıcı bir resim oluşturmaktadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi
bir de siyaset içinde ve dışında diyet borcu olanların varlığı da işin
cabasıdır. Eğer hayatın herhangi bir alanında hayatın normal akışına uymayan
bir tablo varsa arka planda anormallikler var demektir. Bazı siyasi kişilikler
veya topluma mal olmuş insanların çok farklı bir duruşuna tanıklık ediyorsak;
orada ya saklanan siyasi bir menfaat, ya bir diyet borcu ya da bir şantaj var
demektir. Her ne kadar duruşlarını başka gerekçeler ile açıklamaya çalışsalar
da arka plandaki gerçekler bundan çok farklıdır. Bulunduğu masadan kalkan ve
sonra tekrar masaya dönen siyasi figürlerin hangi sebeplerle tekrar rücu
ettiklerinin araştırılması gerekir. Yukarıda işaret edilen zeminde siyasetin
şekillenmesi büyük bir problemdir. Yarın bu siyasi ittifakın seçimi kazanması durumunda,
yönetim aşamasında yine aynı gerçeklerle yüzleşeceğimiz unutulmamalıdır. Bu
masayı kuran ve bileşenlerini bir araya toplayan zihniyet ve odaklar, elbette
bu çaba ve stratejisinin bedelini talep edecek ve normal şartlarda bir araya
gelmesi pek mümkün olmayan partiler, oluşturulan masa sinerjisinden istifade
etmenin bedelini görev süresi boyunca ödemek zorunda kalacaklardır.
İşte bu temel siyasi gerçeklerle seçim
atmosferine giriyoruz. Bu itibarla; gündelik basit hesaplar ve tepkisel
yaklaşımlar değil; temel değerlerimiz, ilke ve prensiplerimiz, siyasi
refleksimizin omurgasını oluşturmalıdır. Öyle ki; yarın pişman olmayalım. İlke
ve prensipler çerçevesinde yapılan siyaset ve ortay konulan program dışında;
günlük hesaplara ve siyasi çıkarlara prim vermek; hem siyasetçiler açısından
hem de vatandaşlar açısından pişmanlıktır. Hem de fayda vermeyecek olan bir
pişmanlık olur. Özelikle mütedeyyin siyasetçileri ve vatandaşları uyarmak temel
bir borçtur.
Hani bir fıkra vardır:
Temel’i idam sehpasına çıkarmışlar. Son
isteğini sormuşlar.
Temel şöyle cevap vermiş: Ha bu bana ders
olsun.
Temel’in durumuna düşmeme temennisiyle…