Gündüzün kılınan farz namazların
koruyuculuk, gece kılınan nafile namazın ise geliştirici özelliği daha
fazladır. Gündüz namazları, dünya işleriyle uğraştığımız o yoğun saatlerde
nefsin azgınlığını dizginler, onun isyan ve günahlara dalmasına engel olur.
Gündüz, insanın isyana, günahlara bulaşma ihtimalinin daha yüksek olduğu bir
zamandır. Bunun için beş vakit namaz bu vakitlerde farz kılınmıştır ki,
günahlara karşı bir set oluşsun.
Kur’an-ı Kerim gece
ibadetini hem emreder, hem de bu ibadeti yapanları över. ‘Gecenin bir vaktinde
kalkıp kendine mahsus nafile bir ibadet olarak da namaz kıl ki, rabbin seni
övülmüş bir makama yükseltsin.’ (İsra,79).
Peygamber(sav) efendimiz de
gece namazını hiç aksatmamış ve onu ümmetine de tavsiye etmiştir: “Gece
namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece
ibadeti, Allah’a yakınlık, günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan
korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi, Deavât, 101)
Gecenin uyku ve istirahati bedeni
dinçleştirir. Gündüzün yorgunluğundan sonraki uyku insan vücudunu adeta
resetler. Beden ve ruhun dinçliğini kazandığı bu vakitte Allah’a dua ve
istiğfarın, namaza durmanın etkisi de fazileti de çok büyüktür. Gecenin sabaha
doğru olan seher vakitleri çok bereketli anlardır. Hemen bütün tabiat ve
canlılar da bu erken saatlerde uyanıktır. Her şeyin uykudan uyandığı, kendi
diliyle Allah’ı andığı bir vakitte eşref-i mahlûkat olan insanın uyuması uygun
mudur?
Ne yazık ki gece ulaştı ve hepimiz
ayrıldık,
Ne mutlu geceleri dostu ve yol arkadaşı
Allah olana.
Herkes uyudu ve bir kenara cansız
düştüler,
Ey bizim dostumuz, ey dünyanın sultanı
sen uyuma.
(Divan’dan)
Gece, ahiret hasadı için tohum
ekme zamanıdır. Tohum karanlığa gömülsün ki yeşersin de ürün versin. Toprağa
karışmamış, karanlığa bürünmemiş tohum gündüz güneşinin hararetine dayanamaz ve
çürür.
Hz. Pîr şöyle der: “Ey
karanlık geceyi uykuda geçiren mü’min, dua etmek zamanı geldi. Haydi kalk. Ey
kötülük etmeyi adet edinmiş nefis, ibadet etme, iyilik etme zamanı geldi.
Pencereden bak, tövbe kapısını aç, evi tertibe koy, düzelt. Haydi durma bizim
nöbetimiz geldi. Suçtan, kötülüklerden neden temizlenemiyorsun? Günahlardan
ellerini yıka, yüzüne su vur, abdest al, namaza durma zamanı geldi. Seni mezara
koydukları, lahitte yüzünü kıbleye döndürdükleri zaman, hayatta şu karşında
duran kıbleyi hatırlarsın, amma, namazını kılamadığın, kazaya bıraktığın için,
içinin yanmasından eline ne geçer? Sen şimdi hayatta iken, bu kıbleden bir nur,
bir ışık ara. Bir ışık elde et de o nur, o ışık, senin kabrini ışıtsın.
Allah’ın nuru gelince, kabir bir gül bahçesi olur”.
"Dostların yanına eli boş gelmek,
değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Cenab-ı Hak, mahşer gününde, halka;
"Kıyamet günü için ne armağan getirdiniz?" diye soracak. Sizi ilk
yarattığımızda olduğu gibi, eli boş, azıksız olarak, tek başınıza muhtaç bir
halde geldiniz." diye buyuracak. "Haydi söyleyin kıyamet günü için, armağan
olarak ne getirdiniz?" Yoksa, sizde dünyadan ahirete dönmek ve Allah'ın
huzuruna çıkmak ümidi yok muydu? Kur'an'ın kıyamet hakkındaki haberi, size boş
mu görünmüştü?
Kıyamet gününü inkar
etmiyorsan, o dostun kapısına böyle eli boş olarak nasıl ayak atıyorsun? Azıcık
olsun, uykuyu, yemeyi içmeyi bırak da Hak'la buluşacağın zaman için bir armağan
hazırla... Ey Hak âşığı, geceleri az uyuyanlardan, seher vakitleri günahlarının
bağışlanmasını isteyenlerden ol.
Ana rahmindeki çocuk gibi
azıcık oyna, kımılda da sana, nûr gören duygular bağışlasınlar. Ana rahmine
benzeyen, şu sıkıntılı, kasvetli, kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkarsan, yer
yüzünden daha geniş, daha ferah bir âleme çıkmış olursun.
Geceleri yürü, çünkü gece sana sırlar
dünyasının kapısını açar. (Mesnevî, beyt: 3171-3183)
Manevi temizliğe ve
olgunluğa çok katkısı olan gece ibadetini ünlü filozof ve mütefekkir Muhammed
İkbal’in sözüyle başladık, gene ondan bir söz ile noktalayalım:
“Marifette Attar gibi, hikmette Rumi
gibi, ilim ve zekâda Gazali gibi ol, ilim ve hikmette istediğin kadar ilerle;
fakat seher vakti bir iniltin yoksa hiçbir kıymetin yoktur."