Köyün mera ve çayırlarında küçükbaş, büyükbaş her hayvanı
güttüm. Saray sofra, parti sorti, xâl u xaltî.. (dayı ve teyze) anlamam amma
çayır, mera ve hayvanlardan pek anlarım. Kavramları tanımlayacağım. Kimisinin
döşüne, kiminin alnına kiminin yüzüne gözüne, yapışır durur… Kusura kalmayın!
Kendi namımıza, memleket ve millet adına hisseler çıkaralım! Sonuçta din
kardeşiyiz.
Ha! Unutmadan şunu da bildireyim; Tarım Orman Bakanlığı
yayınından okudum; büyükbaşlar dolar ile küçükbaşlar ise ot ile beslenir. Yani
büyükbaşların maliyeti daha fazladır biline!
ÇAYIRLAR: Genelde birilerine ait tapulu otlaklardır. Taban
suyu yüksek, ot bakımından zengindir. Üçgül, yonca, çim, yel otu, haşhaşlar,
tarla nanesi.. gibi bitkiler çok olur.
Çiğdem, lale, sümbül, papatya gibi çiçekler çayırların
süsüdür. Domuz, kurt, tilki gibi hayvanlar dadanabilir ancak bunlar bir kere
hayvanların yüzkaraları.. İstenmez, kovulur hatta vurulurlar. Domdom kurşunu
veya domuz kurşunuyla..
Çayırlar; sahiplenilmiş hayvanlara hastır. Koyun, keçi,
öküzler burada otlar ama çayırların şahı ineklerdir. Neden olmasın ki! İnek;
buzağı doğurur, süt verir, et verir.. Kimi çayırlarda mühim miktarda keçiye de
otlama izni verilir ama inekten sonraki Beyaz hayvan koyundur. Malum en çok
kesime verilen hayvanlardan. Koyunun yavrusuna canım, kuzu derler! Sevimlidir,
eti lezzetlidir.
Çobanlara(!) sorsanız; onlar da koyun der. Gözlerimi
kaparım, vazifemi yaparım emrine amade bir “deh.. hêri.. tîşt-ho” ile bir anda
toplanırlar. İlkini, bir yere sürdünüz mü tekmil sürü oraya yönelir. Nehir,
uçurum demez giderler.
İnsanların özelleri de bazen çayırlara gider, akredite
hayvanlara karışır… Ne de olsa kendisinin canım(!)
Mera: tapusu olmayan köyün ortak arazisidir. Yetkinler,
buraları istediği gibi kullanabilir. Köyün ağası tarafından hayvan sahiplerine
otlaklık olarak para karşılığı verilir. Bir dost veya arkadaşa peşkeş de
çekilir.
Meralar resmiyette kamunun malı sayılsa da her yörenin
etkili ve yetkilisi tarafından görülen lüzum üzere bir yerinden bölünür, tapuya
geçirilir… Kolay değil ama bir yolu bulunur! Bulunmasa da buldurulur. Zaten
memurum da işini bilir. Bilmese de bilecek birileri getirilir bizim İslam(!)
Elinde!
(X): Bu, aslında hiçbir şey veya her şeydir. Belli bir
şekli, zemin ve zamanı, tanımı olmayan kaynaklardır. Nasıl tanımlarsan odur. Ne
dersen odur. Ben yaptım oldu-dur.
TROL/TROLL: insanların keyfini kaçırmak, algı yapmak veya
insanları bir yere kanalize etmek için söz ortaya atan, tartışma başlatan kişi.
Troll; algı oluşturmak için tohum eker. Doğrunun yanlış, yanlışın doğru olarak
anlaşılmasına çalışır. Trol için gurur, şereften ziyade oluşturacağı algı
önemlidir.
*“Köylüyüm diye ta’netme beni! Kibarım amma bir kelle
soğanı, Bin kızıl elmaya değişmem” demiş üstadım.
Dünya, aslında böylesi bir çarkın üzerinde dönmekte.
Küresel anlamda profesyonellerin döndürdüğü bu çark, Bizim
Müslüman Diyarlarda da amatör şekilde ama aynı anlayışla dönmekte. Bir farkla
ki; bizimkiler her defasında işi yüzüne gözüne bulaştırıyor.
Siyonist Sermayenin elinde olan IMF’nin dünyaya verdiği
krediler budur. Afrika’yı, borç batağına gark eden çark da budur.
Herkesin olan dünya, kapitalist siyonist sermayenin mera ve
çayırı gibi. Bu yetmiyormuş gibi geriye kalan zenginlikleri de X anlamında
tanımlayarak gasp ediyor. Bu gaspın boyutunu; son iki yıldır Fransa’ya rest
çeken Cezayir, Burkina Faso, Mali ve Orta Afrika… gibi ülkelerdeki
karabulutların dağılmasında gördük elhamdülillah.
Hilafet sonrasındaki son yüzyılda Halkı Müslüman ülkelere
dayatılan hakim zihniyet işte budur.
Bundandır Yerliler iktidar olamıyor. İktidar olduklarında da
muktedir olamıyor. Muktedir olduklarında da başı beladan kurtulamıyor.
Hâsılı dünya hala sömürgeci emperyalistlerin elinde.
Emperyalist düşüncenin koordinatörlüğünü kapitalizm yapıyor. Kapitalizm ise
Siyonist sermayenin elinde. Bu sermaye dünya zenginliklerini paylaşmaktan yana
değil. Zenginliklerini gasp ettiği Yerlinin elindeki ekmekte de gözü vardır.
Yerlilerin ülkesindeki iktidarlar da dolaylı veya dolaysız,
bir şekilde bunların elinde.
Bunu nereden mi biliyoruz? Gazze’den Bakınca!
Her Müslüman ülkesinde kim başa gelirse gelsin mutlu azınlık
değişmiyor. Bazen değişiyor ama etkili ve yetkili makamlardaki zihniyet
değişmiyor. O zirvelerdeki tarz, şekl u şimal, beslenme, barınma, Haktan ve
halktan soyutlanma usulü.. değişmiyor dostlar! Ji mino, li mino! (Benden ama
vay başıma)!
Ümmet Coğrafyasındaki hakikat şu:
Vatan yerlilerin. Sessiz çoğunluk ve Şehitler Tepesi de…
Karşılıksız sevda, ağır bedeller de… Görünürde mera ve çayırlar da Yerlilerin!
Sandıktan çıkan da Bizim Çocuklar! Alaattin’in Lambasını getirecekler diye
gönderiyoruz amma Bizimkiler de nedense sihre kapılıyor! Giden geri gelmiyor!
Bir şeyler hep eksik, bir yerler hep dokunulmaz fakat o da ne?
Bu düzen çatırdıyor! Yalancının mumu sönüyor! Yama dikiş
tutmuyor!
“Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,/ Çatla
Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!”
Var ol Üstadım! Diriliş ve Direniş Mektebim Gazze’mden bir
ses: Kalk ey Bilal Ezan vaktidir!