Gazze’de yaşanan ilahi destan, mucizevi mücadele, onur ve izzet kaynağı direniş biz Müslümanların uyanmasına yeterli katkı sağlayamadı ne yazık ki! En azından biz Türkiyeli Müslümanların durumu böyle… Hayatımızda ciddi anlamda bir değişim olmadı. Her şeyi kanıksadık ve günlük hayatın hay huyu içinde boğulmaya devam ediyoruz. Durumlarımızda, sosyal medya paylaşımlarımızda direnişe verdiğimiz destek sadece sanal alemde kaldı.
Artık yüksek perdeden konuşmanın zamanıdır. Merhum Şeriati’nin deyimiyle rahatsız olmalıyız, rahatsız etmeliyiz. Dini kaygılarımız, dini endişelerimiz en bakir, en kurak dönemini yaşıyor. Evlerimizde, ticarethanelerimizde, yaşadığımız diğer ortamlarda dini hassasiyetlerimizi törpüleme yarışındayız adeta…
Ruhlarımızda, ibadetlerimizde, giyinişimizde, yiyip içmemizde, izleyip dinlediğimiz şeylerde, ticaretimizde, her tür ilişkimizde acınası bir takva yoksunluğu hali yaşıyoruz.
Müslümanlığımız dillerimizde kaldı, bir de birkaç kuru ibadette…
Bir zamanlar bizi biz yapan, farklı kılan, topluma örnek ve önder kılacak olan, umut aşılayan, rabbimizin dininin tebliğcileri payesi bahşeden hassasiyetlerimizin çoğu uçup gitti.
Açık konuşacağım müsaadenizle; her gün Siyonist katillerin vahşi saldırıları altında can veren çocuklarımızın, bacılarımızın, kardeşlerimizin görüntüleri önümüze düşmeye devam ediyor. Yeni toplu mezarlar bulunuyor. Bu görüntüleri her platformda paylaşıyoruz. Ama dindar esnafımız Siyonistlerin ürünlerini satmaya devam ediyor. İslamcı tüccarımızın marketinde, bakkalında, konfeksiyonunda ve diğer işyerlerinde Siyonist firmaların ürünleri rafları süslemeye devam ediyor. Neymiş? Ürünlerin çoğu onlarınmış… Kazanmak için, ticaretin dönmesi için Siyonist firmaların ürünlerini satmak mübah mı? Bunun dinde yeri var mı peki? Mecbur muyuz zengin bir hayat yaşamaya? Boykot sadece tüketiciye, müşteriye mi farz? Esnafın, tüccarın boykottan muaf olduğuna dair dini bir fetva var da biz mi bilmiyoruz?
Ya dindar, dava sahibi kardeşlerimizin çalıştırdığı diğer iş yerleri… Mesela kitapevleri… Her tür ifsat edici, ahlak dışı, batıl düşünceleri savunan kitaplar, sahipleri dindar kitapevlerinin raflarını dolduruyor. Dini kitaplardan çok din dışı kitaplar satan kardeşlerimizin bahanesi de şu; dini kitapları artık kimse almıyor. Ticaretimizi sürdürmek için bunları satmak zorundayız. Yani ticaretimiz için günaha, harama, İslam dışı ideolojilere çağıran kitapları bizzat biz dindarlar kendi ellerimizle gençlerimize, insanlarımıza satıp din dışı fikriyatın, ideolojilerin yayılmasına katkıda bulunuyoruz.
Sayısız defa şahit olunan acı bir gerçek var; dava sahibi, dindar kardeşlerin çalıştırdığı berber dükkanlarında, konfeksiyonlarda, marketlerde, diğer iş yerlerinde çalınan müzikler genelde İslam dışı, ifsat edici, günaha davet eden müzikler; açık televizyon kanaları da İslam dışı film ve programlar yayınlayan kanallar… Sorulduğu zaman da hep, “müşterilerimizin çoğu dindar değil, bu tür şeyler istiyorlar” cevaplarıyla karşılaşılıyor…
Ya evler; artık dindar bayanlarımız, kadınlarımız, çocuklarımız ne kadar İslam dışı, cahili hayatı teşvik eden, dini hassasiyetleri törpüleyen dizi ve film varsa izlemekte bir beis görmüyorlar. Instagramda kısa videolar izlenirken her türlü paylaşıma bakmak ve müziği dinlemek normal bir hal aldı.
Söylenecek o kadar şey var ki? Muhafazakâr, dünyacı, faydacı bakış açısının düşünce ve yaşamı yönlendirmesi hakikati artık o kadar aşikâr ki…
Okuma, tefekkür, bilinç, dostu düşmanı tanıma, olayları ve zamanı iyi algılayıp tavır belirleme, düşmanın algı operasyonları tuzağına düşmeme, vahdet, kardeşlik, uhuvvet, siyasi bilinç, takva, ibadetleri önemseme, kanaatkâr olma, israftan uzak sadece bir yaşam… Tüm bunların yoksulu olduk…