Bismihi Teâla
Alan yazında ‘işbirlikli öğrenme’ diye bir olgu var.
O ayrı bir yazı konusu.
Bu yazının konusu kurumların iş birlikteliği.
Kurumların iş birliği kimilerin işine gelmiyor.
Dilinin altındaki baklayı çıkarmaktan da imtina etmezler.
Neymiş; Milli Eğitim, Diyanetle nasıl protokol imzalar?
Hatip-imam- okulda milli manevi desteği, nasıl sağlarmış?
Bu azınlığın hazımsızlık ileti kangrenleşmiş!
Öküz altında buzağı arayan güruhun,
bir hükmü yok!
Yalın anlatımla değerler eğitiminden rahatsız olan bu
değersizler değişmez.
Ne demişler,
‘Gün geçer kin geçmez.’
Soramazlar mı;
Beyler!
Yıllarca zorla okutulan Milli Güvenlik ders dayatmasını?
Üniformalı, silah belinde askerin sınıfta ne iş vardı
diye?
Örtüsünden dolayı kız çocukların sınıftan nasıl
atıldıkları…?
Neyse ki bu ucubeden okullar rahatladı.
Eğitimde resmi programın yanında örtük ve ekstra program
var.
Yani öğrenme sadece sınıfla, okulla sınırlı değil.
Elbette kurumların iş birlikteliği,
dayanışma realitesi,
birey açısından önemli bir farkındalık.
Zaten bizdeki en müşkül şey;
‘öğretimin birleştirilmesi’ panoraması değil midir?
Yani Tevhidi Tedrisat!
Yüzyıldır bu böyle!
Nereden tutarsan tut,
kadim medeniyete müdahale.
Karma eğitime ilişkin ısrarın hırsı da bu değil midir?
Bu düşüncenin bilişsel arka planı;
Laisizm ve seklülerizmdir.
Dolayısıyla eğitimde iş birliğinde rahatsızlık
sancılarına,
buradan bakarsak sanırım daha tutarlı olacaktır.
Şu da var ki,
Müspete, doğruya, iyiye ve güzele ilişkin;
hele tebanın maslahatı uğruna,
Fesat kumkumasına prim verilmemeli.
Kararlı biçimde eski çamlar bardak oldu, denmeli!...
Kalın sağlıcakla.