Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin iki büyük metropolünü birbirine bağlayan, ticaretten sağlığa bölgenin can damarı konumundaki Batman-Diyarbakır karayolu, aradan geçen 40 yıla rağmen tamamlanamayan yapısıyla "yılan hikayesine" döndü.
Türkiye’nin en zorlu coğrafyalarında dağlar delinip viyadükler kurulurken, Batman – Diyarbakır arasındaki dümdüz ovadaki 100 kilometrelik hattın bitirilememesi bölge halkı için bir ulaşım sorunundan öte, bir yaşam mücadelesine dönüşmüş durumda.
Bölge halkının hafızasında sadece ulaşım çilesiyle değil, trajikomik aforizmalarla da yer edinen bu yol, duvar yazılarına dahi ilham kaynağı oluyor. Gençlerin gelin arabalarının arkasına yazdırdığı, “Aşkımız Batman-Diyarbakır yolu gibi olsun, hiç bitmesin” sözü, aslında yaşanan mağduriyetin en acı mizahı olarak kayıtlara geçiyor. Ancak bu espirinin ardında, her gün o yolu kullanmak zorunda kalan binlerce sürücünün öfkesi ve çaresizliği yatıyor.
Teknik açıdan bakıldığında Türkiye'nin en kolay yol yapılabilecek coğrafyalarından biri olan Batman-Diyarbakır hattında çalışmaların bu denli ağır aksak ilerlemesi, kamuoyunda "yönetim ve planlama zafiyeti" tartışmalarını alevlendiriyor. Karadeniz’de dalgalı denizlere dolgu yapılan, Toroslar’da kilometrelerce tünel açılan bir mühendislik çağında; Bismil ovasındaki dümdüz arazide iş makinelerinin yıllardır "yerinde sayması", vatandaşların sabrını taşıran en büyük tezat olarak göze çarpıyor.
Özellikle son 20 yılda duble yol hamleleriyle gündeme gelse de, asfaltta yapılan işçiliğin kalitesi ve sürdürülebilirliği her zaman tartışma konusu oldu. Yolun tamamlanan kısımlarında dahi kısa sürede meydana gelen çökmeler, baştan savma işçilik ve kalitesiz asfalt iddialarını güçlendiriyor. Yaz aylarında yoğun toz bulutları görüş mesafesini sıfıra indirirken, kış aylarında ise şantiye alanına dönen çamurlu yollar, araçlarda büyük maddi hasarlara yol açarak sanayi esnafının yolunu aşındırıyor.
Yolun tarihçesine bakıldığında, 1980'lerin sonundan itibaren gündemde olan genişletme çalışmaları, 2000'li yılların başında "duble yol" projesi kapsamında hız kazansa da hiçbir zaman tam anlamıyla nihayete ermedi. Müteahhit firmaların değişmesi, ödenek yetersizlikleri ve kamulaştırma sorunları gibi bürokratik engeller, 100 kilometrelik bu kısa mesafeyi 40 yıllık bir şantiye alanına çevirdi. Sürücüler için yolculuk süresi, bitmeyen çalışmalar yüzünden iki katına çıkmış durumda.
Ne yazık ki bu gecikmenin bedeli sadece zaman ve yakıt kaybı değil; aynı zamanda insan hayatı oluyor. Son 20 yılda Batman-Diyarbakır karayolu üzerinde yaşanan trafik kazaları, yolu adeta bir "açık hava mezarlığına" çevirdi. Özellikle Salat ve Bismil mevkileri ile Sinan Köyü civarı, "kara nokta" olarak biliniyor. İstatistiklere göre bu hat üzerinde, şerit daralmaları ve yetersiz uyarı levhaları nedeniyle yüzlerce ölümlü ve yaralanmalı kaza meydana geldi.
Hafızalara kazınan büyük facialar ise yolun tehlikesini gözler önüne seriyor. 2000’li yılların başında yaşanan ve bir minibüs dolusu insanın hayatını kaybettiği zincirleme kazalar, yakın tarihte tarım işçilerini taşıyan kamyonetlerin karıştığı facialar ve şerit ihlali nedeniyle gerçekleşen kafa kafaya çarpışmalar, bu yolun sicilini kabartan olaylardan sadece birkaçı. Özellikle hasat dönemlerinde traktörlerin de ana yola çıkmasıyla birlikte, denetimsiz ve ışıksız kavşaklar tam anlamıyla birer ölüm tuzağına dönüşüyor.
Ekonomik açıdan bakıldığında ise yolun tamamlanamaması bölge ticaretine vurulmuş en büyük darbe. Batman’ın ürettiği petrol ürünlerinin ve sanayi mallarının batıya, Diyarbakır’ın ticari ürünlerinin ise doğuya sevkiyatında kullanılan bu ana arterdeki aksamalar, lojistik maliyetlerini artırıyor. Yatırımcılar, ulaşım altyapısının yetersizliğini gerekçe göstererek bölgeye yatırım yapmaktan çekinirken, mevcut esnaf nakliye sırasındaki gecikmelerden dolayı pazar payı kaybediyor.
Şu anki durumda en büyük kriz noktalarından biri, Batman girişindeki Batman Çayı Köprüsü ile Bismil arasındaki yaklaşık 10-15 kilometrelik kesim. Bu bölgede asfaltın sürekli yamalı olması, köstebek yuvasını andıran çukurlar ve aniden tek şeride düşen yollar, sürücülere ecel terleri döktürüyor. Yapılan kısmî onarımlar ise kalıcı bir çözümden ziyade, günü kurtarmaya yönelik "makyajlama" çalışması olarak görülüyor ve ilk yağmurda yol eski haline dönüyor.
Batman ve Diyarbakır halkı artık vaat değil, icraat bekliyor. "Sırat Köprüsü" benzetmesinin yapıldığı bu yolda, her gün binlerce can taşınıyor. Yetkililerin bir an önce bu 100 kilometrelik utanç tablosunu sonlandırması, sadece bir ulaşım hizmeti değil, bölge halkının can güvenliği için ertelenemez bir zorunluluktur. 40 yıldır bitmeyen bu yol, modern Türkiye’nin ulaşım vizyonuyla bağdaşmayan karanlık bir nokta olarak kalmaya devam ediyor.