Görünürde Ukrayna-Rusya, aslında AB/D ve Rusya arasındaki
savaş Batı’nın batık ve batıl olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bazıları,
Batı’ya biçilen ‘kusursuzluk, güçlü, yenilmez ve medeniyet (b)eşiği’ gibi
vasıflar yakıştırsa da, Batı’ya karşı bir kompleks sergilese de, Batı’nın çok
yüzlü çirkefliğini görmezden gelse de Batı, ABD, AB, NATO, Rusya ve bütün
bileşenleri ile bir haçlı veledidir.
Ukrayna’da veya başka bir yerde işgal, yıkım, tahrip, kadın
ve çocuk ölümlerine karşı olmak ve durmak insani ve İslami bir görevdir. Ama
Batı adına kadınlar mavi gözlü, çocuklar sarı saçlı, beldeler arabalı, inanç
Hıristiyan diye ön alıyorsa, üstün gösteriliyorsa, savaş ortamından dahi bir
kibir ve ayrıcalık oluşturuluyorsa orada DUUUR demek lazımdır.
Suriye, Filistin, Yemen, Doğu Türkistan, Afganistan ve
Çeçenistan gibi birçok ümmet coğrafyası işgal edilmedi mi, yakıp yıkılmadı mı,
bombalanmadı mı; insanlar nükleer, kimyasal dahil her türlü kitle imha
silahıyla katledilmedi mi?
Ve bu vahşet ve talan hala devam etmiyor mu?
Batı’nın bugün Ukrayna’daki menfaati ve güç devşirmesi elden
gidebilir diye ‘mazlum, mağdur ve insan hakları’ ayağına yattığına bakıp aldanmamak
lazımdır. Aynı Batı, ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.’ misali
birkaç asırdır keyfine kâhya ümmet coğrafyasında cirit atıyor. Ona gözünün
üstünde kaş diyebilen var mı veya diyebilme cesareti türünden cılız da olsa
tepkiler yükselince ‘uluslararası konsensüs, ulusal menfaat, askeri
güvenlik, terör…’ gibi kılıflarla çaldığı, yıktığı, tarumar ettiği
imkan ve değerleri örtme yoluna gitmiyor mu?
Ukrayna işgali, Rusya’nın efelenmesi, AB/D’nin ali
menfaatleri üzerinden çabucak örgütlenmesi, savunmaya geçmesi, Rusya’ya günleri
bile aşmayan bir acelecilik içinde yaptırım uygulaması istediğine kör,
istediğine şahin göz olduğunun resmidir.
Bu sebeple Batı, insanlık için bir yüz karasıdır.
Batı, vahşet, zulüm ve haksızlıkta hiç kimseye birinciliği
vermeyen bir utançtır.
Sanayi, bilim, edebiyat ve teknoloji gibi alanlarda
ilerlemiş bir Batı birileri için hala medeniyet ve kültür olsa da bu koca bir
yalandan başkası değildir. Ortaçağdaki barbarlık, Yüzyıl Savaşları, I. ve II.
Dünya Savaşları, Japonya’ya atılan atom bombası, Afganistan, Irak ve Suriye
işgalleri, insanlığın kanseri olan siyonizme arka çıkmalar, Kırım ve Ukrayna
işgalleri hep Batı’nın kan damlayan elidir. Ve daha nice dramlar, zulümler,
işgaller Batı(l), Batı(k) ve Batı(ran) bir Batı tablosunun
şahitliğidir.
Batı ve batıl, bize albenili bir vitrin gibi sunulsa da,
bizler katiline âşık olma sendromuna tutulanlar gibi Batı’ya ilan-ı aşk da
etsek Kur’an kıssaları, Peygamberimizin anlatıları, tarihsel kıstaslar ve hep
beraber şahit olduğumuz kanlı sahneler batıl, batık ve batıran Batı’nın
insanları insanlıktan almak için en iğrenç yöntemlere başvurduğunu her dem
haykırır.
Batı’yı AB/D’si, NATO’su ve Rusya’sıyla onların önümüze
tuttukları yanıltıcı ışıklarından kurtularak tanımalıyız. İslam’ın hakikat
projektörü ile onu izlediğimiz zaman gerçek yüzüyle tanımalıyız. Bu
projeksiyonu elimizden hiç düşürmeden her zaman Batı’nın ve batılın çirkef
yüzünü tutmalı, sonra kendimize dönüp bakmalı ve kendimizi nefsimiz, insanlık,
adalet ve doğru şahitlik adına tanımalı, tanımlamalı ve sorgulamalıyız.
Ödevimize çalışarak tanıdığımız Batı önümüze atılan bir yem
değil, zihnimize işleyen bir vesvese değil, gözümüzü ve gönlümüzü hak adına
diri tutan bir bakış olacaktır.