Yeterince farkında mıyız bilmiyorum ama insanlığın seyrini değiştirecek tarihi anlara şahitlik ediyoruz.
100 bin ton bombanın atılarak 50 bin insanın can verdiği Gazze’de 467 gün boyunca terörist israile karşı savaşan yalınayaklı mücahidler, sadece siyonist rejimi değil, destekçisi ABD ve batılı devletleri de mağlup etti.
Bu vahşi saldırılar sürerken canlarını, evlerini, mallarını kaybetmelerine rağmen topraklarından ayrılmadılar. Sabır, tevekkül ve şükrü dillerinden düşürmeyen Gazze halkı tüm insanlığa acının, sevincin, inancın, iyilik ve kötülüğün ne demek olduğunu en güzel şekilde öğrettiler.
Bir bayram sabahı üç evladı ve torunlarının siyonist terör saldırısı sonucu şehid düştüğünü, kendisi Katar’da yaralı Gazzelileri ziyareti sırasında haber alan HAMAS lideri Heniyye, metanetini korumuş ve “Oğullarımın kanı Gazze’deki şehit halkımızın kanından daha kıymetli değildir. Çocuklarım Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu uğruna canlarını feda etti.” demişti. Toprakları bombalanan Filistin halkının lideri olarak ağlamamıştı ama onun bu duruşuna milyonlar hüngür güngür ağlamıştı.
Gazze direnişi; çapulcu siyonist rejimi 1948’den bu yana demokratik bir ülke diye allayıp pullayan, Filistin topraklarının Yahudileştirilmesi için fonlayan, silah veren ve kollayan ABD ve batılı devletlerin kirli yüzünü kendi halklarının da görmesini sağlayarak büyük bir başarı sağladı.
Vicdan sahibi milyonlarca ABD ve Avrupalı, meydanlardan Gazze direnişine destek verdi. Yüz binlerce Hristiyan kadın erkek, İslam’ı araştırmaya başladı ve Müslüman oldu. Bunun anlamı, küresel bir devrim gerçekleşiyor demektir. Bu devrimin etkileri ilerleyen süreçte netleşecektir. Dünyanın dört bir yanında siyonist iltisaklı firmalara milyarlarca dolar zararla boykot sürüyor ve sürmeli.
Gazze halkını öldürerek sindireceğini, Gazze’den kaçırtacağını ya da HAMAS Hareketine düşman hale getirebileceğini zanneden siyonist rejim ve destekçileri büyük yanılgı yaşadı. Heniyye, Aruri, Sinvar, Deyf gibi korkusuz mümtaz liderlerini öldürerek HAMAS hareketini çökertebileceklerini zanneden zavallı işgalci israil ve ABD, süreç içerisinde öldürdükçe dirilen bir hareketin cesur savaşçılarının nasıl bilendiğini, öne atıldığını gördü ve ateşkes masasına oturmak zorunda kaldı.
Gazze’nin üstündeki yapıları yerle bir eden işgalci, Gazze topraklarına girmesine ve tüm teknolojik imkanlarına rağmen şehrin yeraltı tünellerini keşfedemedi ve esirlerini kurtaramadı. Ateşkesin yürürlüğe girmesiyle yalınayaklı Kassam savaşçılarının 7 Ekim’de başlattıkları Aksa Tufanı operasyonu havasında ciplerin üzerinde askeri üniforma ve silahlarıyla gövde gösterisi karşısında siyonist israil ve ABD yeni bir şok daha yaşadı.
Ateşkes anlaşmasının dördüncü turu gerçekleşti. Direniş hareketlerinin elindeki siyonist esirlerin bunca katliamlarına rağmen İslam’ın esirlere yönelik tutumu dolayısıyla çok iyi bakıldıklarına tüm dünya şahid oluyor. Diğer yandan salıverilen Filistinli esirlerin içler acısı halleri ise siyonist zihniyetin kötülüğünü gözler önüne seriyor.
15 ay süren vahşi katliamlara ve açlıktan ölümlere rağmen Müslüman ülkelerin bırakın askeri müdahaleyi, yardım tırlarını refah sınırından geçirememe iradesizliği ve utancı; ABD ve israilin tehditlerine aldırmaksızın başkenti Kudüs olan Filistin’i devlet olarak ilan edecek ve askeri anlamda arkasında duracak bir İslam ülkesi çıkana kadar sürecek.
Gazze halkının sabrı ve direniş hareketlerinin yılmayan sebatına karşılık Allah (Celle Celaluhu) kendinden yardım dileyen bu günümüz sahabe emsallerini yardımsız bırakmadı. Süreç devam ediyor. Ümid ve temennimiz, Saf suresinin 13. ayetinde buyrulduğu üzere, “Hoşunuza gidecek bir başka lütuf daha var: Allah’ın yardımı ve pek yakında gerçekleşecek bir fetih! Mü’minleri müjdele!” müjdesi sadece Filistin’le kalmaz, müstemleke veya İslam güneşinin ısıtacağı birçok ülke için yakın olur.