Süleyman
adlı derviş bir şehre doğru gidiyordu. Yolu bir ormandan geçtiği sırada bir
tilkiyle karşılaştı. Ormanlık arazide, yüksek bir çam ağacının dibine çömelmiş
tilkiye dikkatlice bakınca her dört ayağının da kesik olduğunu gördü.
Derviş
Süleyman, zavallı tilkinin onu gördüğü halde neden kalkıp kaçmadığını anladı.
Tilki nasıl kaçsın ki? Derviş Süleyman merak dolu bakışlarını tilkiye dikerek
düşündü.
--- Bu
zavallı hayvan ne yiyor, ne içiyor? Bu ıssız ormanda nasıl açlıktan ölmüyor?
Rabbim senin lütfun karşısında hayran olmamak mümkün değil!
Derviş
Süleyman bunları düşünürken birden bir kükreme sesi duydu. Korkuyla etrafına
bakındı. Sonra gidip bir çalılığın arkasına saklandı.
Birden
bir erkek aslan ortaya çıktı. Heybetle yürüyor, uzun yelesi rüzgârda
dalgalanıyordu. Aslanın dişleri arasında parçalanmış bir sırtlan cesedi vardı.
Aslan geldi, tilkinin uzandığı ağacın yanında durdu. Orada avını ağzından
bıraktı. Parçaladığı sırtlanın bir kısmını yedi. Yarısını da oracıkta bıraktı.
Ağzından kanlı salyalar aktığı halde çekip gitti.
Aslan
gittikten sonra tilki sürüne sürüne sırtlan ölüsünün yanına geldi. Karnını bir
güzel doyurdu.
Olup
bitenleri büyük bir hayret içinde, saklandığı yerde izleyen Derviş Süleyman:
---
Allah’ım, hikmetinden sual olunmaz! Dedi. Tilkinin rızkı ayağına geldi.
Sonra
kendi kendine şu aklı yürüttü:
---
Sakat tilkinin rızkı ayağına geldiğine göre, benim ki niye gelmesin? Rızık
Allah’tandır. Allah istemezse aslan bu kadar güçlü olduğu halde o bile rızkını
elde edemez. Madem öyle, ne diye geçim derdine düşeyim? Birkaç kuruş kazanmak
için çalışıp çabalamaya ne gerek var? Ben de bir köşeye çekileceğim, rızkımı
bekleyeceğim. Elbette tilkinin ayağına gelen rızık benim de ayağıma gelecek.
Bunları
düşünen derviş, gözüne kestirdiği bir ağaca doğru yöneldi. Gitti ağacın
gölgesine uzandı. Ayağına gelecek rızkı beklemeye başladı.
Aradan
saatler geçti. Akşam oldu, sonra sabah… Zavallı derviş acıkmaya başladı. Ne
gelen vardı, ne de giden. Bir Allah’ın kulu oradan geçmiyordu. Derviş sabırla
gözlerini ufka dikmiş, gelecek rızkını bekliyordu.
Derviş
Süleyman, kimsenin gelmediğini görünce, kendini ikna etmeye çalışarak:
---
Benim durduğum yer yanlış, diye mırıldandı. Ben hayvan değilim ki ıssız bir
ormanda, tilki gibi rızkımı bekliyeyim. İnsanların gelip geçtiği bir yerde
oturmalıyım. Mesela şehirde, bir mescitte…
Derviş
Süleyman yola düştü. Önüne gelen ilk şehirde, bulduğu bir mescitte konakladı.
Gerçi mescide gelen giden oluyordu ama bir Allah’ın kulu ona açmışın, susuz musun
diye sormuyordu.
Zavallı
derviş açlıktan takatten düştü. Bir deri bir kemik kaldı. Yüzü sarardı.
Açlıktan yerinden kalkamaz oldu. Günlerdir ağzına bir lokma koymamıştı çünkü.
Derviş
Süleyman böyle aciz, zavallı bir haldeyken bulunduğu mescidin mihrabından
yankılı bir ses yükseldi.
---
Kalk ayağa tembel adam! Ne diye kendini sakat, ayakları kesik olan tilkinin
yerine koyuyorsun? Güçlü, kuvvetli aslanı kendine örnek alsana! Kalk aslan ol,
tilki olmaktan vazgeç!
Ses
Derviş Süleyman’ı azarlamaya devam ediyordu.
---
Aslan gibi çalışmayıp da tilki gibi başkasının eline gözünü diken bir kimseden
köpek bile daha onurludur. Çünkü köpek efendisine hizmetin karşılığını
almaktadır. Kalk haydi ey miskin, başkasının eline bakma. Başkası senin eline
baksın. Çalış, gayret et! Allah çalışmayana vermez. Herkese sadece çalışmasının
karşılığı vardır.
Bu
öyküden ders al ey Müslüman! Gayret sahibi ol, çalış, çabala, didin, Allah’ın
yardımını hak et. Allah çalışana verir, gayret sahibi olanla birlikte olur.
Evet, tevekkül et, Allah’tan yardım dile, Allah’a güven, O’na dayan, O’nu dost
bil! Her şeyin O’nun elinde olduğunun bilincinde ol! Ama önce Sünnetullah’a uy.
Allah’ın lütfettiği iradeni kullan. Sana verdiği yeteneklerin farkında ol.
Dünyanın bir imtihan sahnesi olduğunu, Allah’ın kişinin gayretinin karşılığını
yanıtsız bırakmayacağını anla!
Ben
Müminim, Müslüman’ım, Allah’ı bilen biriyim, O’nun taraftarıyım, o halde neden
eziliyorum, Allah tanımazlar benden daha güçlü diye vesveseye kapılmadan önce
düşün, bunun hikmetini kavramaya çalış. Sünnetullah gereği Allah düşmanına da
yardım eder, bu dünyada, fani âlemde Rahman ismi şerifiyle rahmet eder tüm
kullarına… İster dost, ister düşman olsun… İster Mümin, ister kâfir olsun…
Kullarının çaba ve gayretlerini karşılıksız bırakmaz.
İzzet
istiyorsan ey Mümin! Kalkınma, kudret, kurtuluş, refah, hürriyet istiyorsan
gayret kapısını sonuna kadar çal! Çalışkanlık, üretkenlik kanatlarıyla zillet
zindanından uçup git! Hem dini hem dünyevi bilimlerle kuşan, düşmanın silahıyla
silahlan, tembellik ve atalet kuyusundan çıkmaya bak.
İşte o
zaman, karakterin tilkinin gibi değil, aslanınki gibi olduğu zaman, işte o
zaman bereket, servet, kudret kapıları sonuna kadar açılır Allah’ın yardımıyla…
İzzet ve kudret sana dost olur, düşmanına ise hasım…