2025 yılının ‘Aile Yılı’ ilan edilmesi çok yerinde, doğru ve gerekli bir karardır. Bu konuyu bir iki hafta önceki ‘Son Kale Aile’ başlıklı yazımızda ele almıştık. Bu konuda neler yapılabilir, yapılmalıdır, sorularına yazımız sınırları içinde cevap vermeye çalıştık.
Eğitim-Sen isimli meşum bir sendikanın 10 Mart’ta okullarda ‘Cinsiyet Eşitliği’ ile ilgili bir girişiminden dolayı bu yazının yazılma zorunluluğu oluştu. Eğitimle ilgili çaba, gayret ve girişimleri bir tarafa bırakıp ideolojik tetikçiliğe soyunan bu sendika ‘din, ahlak ve aile’ adına her adıma kırmızı görmüş boğa refleksiyle; saldırgan, tezyif ve ifsad edici bir tutum sergiliyor. Bu sendika, toplumu aile, ahlak ve cinsiyetsizlik üzerinden ifsad etme rolüne gönüllü veya bir batıl projenin manivelası olarak soyunmuştur.
Kadını cinsel bir objeden öte gör/e/meyen ve bu şekilde kutsayıp sıcak aile yuvasından, eşine gönüldaşlık ve evlatlarına annelik konumundan almak isteyen cinsiyet eşitliliği savunucuları ‘Kadınlar, siz kendi başınıza hareket etmelisiniz, erkek egemen anlayışa boyun eğmemelisiniz!’ türünden çatışmacı bir dille hareket eder.
Bal, tatlı ve şifa vesilesi bir gıda olabilir; ama içine katılan bir damla zehir onu zehirleyici yapar. Cinsiyet eşitliği ve cinsiyetsizlik çığırtkanlığı da ‘neslin muhafazası, evlilik, hürmet ve sevgi’ gibi temeller üzerine yükselen bal misali aile kurumuna zerk edilen bir zehirdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mümkün müdür?
Toplumsal cinsiyet ilmi ve siyasi bir kavram mıdır?
Cevapları yürütücüleri tarafından dahi sağlıklı bir zeminde tartışılmamış bu meşum girişim ve proje ancak ‘Toplumsal cinsiyet biyolojik olarak değil, kültür tarafından şekillenir.’ gibi gülünç bir savunu yapabilmiştir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi bazı Batılı ülkelerde uygulandığı halde hiç de iddia edildiği gibi veya çığırtkanlığı yapıldığı gibi kadın ve aile problemleri, kadına şiddeti, boşanma ve intiharları azaltmamıştır. Aksine bu rezil güruhun açtığı serbest alanda insanlar şeref makamından düşerek esfel ve edel bir derekede hayvanlar gibi sokak ortasında, sosyal mecralarda ve internet sitelerinde her türlü cinsel sapıklığı ve sapkınlığı yapar olmuşlardır. Lut’un (aleyhisselam) sapık/sapkın kavminden pay, vazife ve miras devşirmeye çalışan bu anlayış ve güruha şu ayeti hatırlatıyoruz. Âlemlerin Rabbi’ne isyan, hadsizlik ve savaş açma cüreti olan bu çirkin tutum ve fiilden vazgeçip temiz ve pak bir zihin ve gönülle tövbe etmelerini salık veriyoruz:
“Elçilerimiz Lût’a gelince, Lût onları halkın tecavüzünden koruyamayacağı endişesiyle üzüldü ve eli kolu bağlanıp göğsü daraldı. Elçiler şöyle dediler: ‘Korkma, üzülme! Biz elbette seni ve aileni kurtaracağız. Ancak hanımın müstesna; o, geride kalıp helâk edilenlerden olacak!” (Ankebut: 33)
İnsan fıtratına ters, ahlakla örtüşmeyen ve aile mefhumunu mahveden ‘cinsiyet eşitliği, cinsiyetsizlik veya LGBTİ’ bir hak ve tercih olamaz. Eğer birileri bunu illa ki bir tercih olarak görüyorsa bu şeytan işi bir tercihtir.
Şeytan işi bu tercihe de hak, hakikat ve ahlak adına karşı çıkmak, bu çirkin işe toplumsal alanda fırsat vermemek de bizim görevimiz, sorumluluğumuz ve ahdimizdir.
Aile, namus, ahlak ve nesil üzerinden ifsad çalışmaları başka işlere benzemez. Bu uğurda Müslüman toplum, aile ve kadını sizin pis emellerinize kurban etmeyeceğimizi bilin!