Hamd âlemlerin Rabbine, salât
ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
“Yürümek;
Yürüyenleri arkanda boş
sokaklar gibi bırakarak yürümek…” demiş şair.
İnsan, sahip olduğu nimetin
kıymetini bazen unutur ya; yürümek de bu nimetlerden biri olsa gerek.
Dikkat ederseniz, sabah
gözümüzü açtığımızdan itibaren bir yürüme eylemi başlar. Yürümezsek,
ilerlemezsek yüzümüzü bile yıkayamayız. Sonra iş veya okul yolculuğu… Özel
helikopteriniz bile olsa, ona binmek için bir miktar yürümek zorundasınız.
Yürümek rutin bir eylemden
çok ötesidir. Bazen böyle sıradan, bazen de fazladan yürümeniz gerekir.
Hastalanır doktora gidersiniz. Dizlerim ağrıyor, dersiniz. Doktor ilaç yazar ve
“Yürümelisin!” der. Psikolojik sorunlarınız vardır. Psikolog ilk iş olarak
yürümeyi tavsiye eder. Beli ağrıyana, başı ağrıyana, obezite hastalarına,
diyabetlilere “Yürümelisin!” der doktor. Parkinson ve Alzeihmer gibi yürümekte
zorluk çekilen hastalıklarda bile yürümek, ilk tavsiyeler arasındadır.
Bazen yavaş bazen hızlı… Ama
yürümek her zaman önemlidir. Koşacaksın değil, yürüyeceksin. Herhangi bir spor
dalında ısınma hareketlerinden bile önce birkaç adım yürümek gelir. Bu spor
koşu, futbol gibi ayaklarla alakalı bir spor olmasa bile en başta hiç değilse
çalışma yapacağımız yerde biraz yürür öyle başlarız.
Peygamberin(Allah’ın selamı
üzerlerine olsun) hayatlarında da yürümenin önemi büyüktür. Her hicret
yürümekle olmuştur. Lut Aleyhisselam yanında bir avuç müminle, kavmini bırakıp
giderken onlarla yürümeyen eşi geride kalmıştı.
Nuh Aleyhisselam gemiye,
kendisine akraba olmayan müminleri doldurmuşken, bir adım ötesindeki oğlu sırf
o gemiye yürümediği için tufanda boğuldu. Gücü kuvveti vardı. “Ben bu gemiye
bineceğime şu karşıki dağa çıkarım.” diyordu. Yani meseleyi küçümsedi. “Ben şu
kadarcık yolu yürüyüp gemiye binsem ne olur ki?” dedi. Daha fazlasını yapacaktı
kendince. Ama önemli olan daha fazlasını yapmak değil, o an müminlerle birlikte
olmaktı.
Yürümek, düşmanın dikkatini
dağıtır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) dostu Hz. Ebu Bekir’le yürüyüp
mağaraya saklandıklarında, Hz. Ebu Bekir’in oğlu mağaranın önünde hayvanları
yürüttü ki onların ayak izleri kaybolsun. Yani bazen birkaç hayvanın yürümesi
bile önemli iken; şuurlu, aklı başında insanların yürümesi nasıl önemsiz olsun?
“Filistin için yürüyorsunuz
da ne değişiyor?” diyorlar. Çok şey değişiyor. Yolları tek şeride
indirdiğimizde hayatın seyri değişiyor. Araç kullananların bir kısmı kornalarla
bize eşlik ederken, diğer bir kısmı da kilometrelerce ötede katledilen
çocukların, kendi hayatlarını nasıl felç ettiğini düşünüyor, uyanıyor.
Durmak bir mana ise yürümek
bin bir mana içerir. Akan su kir tutmaz derler. Yürüyen toplum da sosyal
kokuşmanın, bozulmanın, yosunlaşmanın önünü almış olur. Hem Kudüs için yürüyen,
farkında olmasa da önce kendisi için yürümüş olur. Nuri Pakdil merhumun dediği
gibi,
“Yürü kardeşim! Ayaklarına
bir Kudüs gücü gelsin!”
Şehadete ve hak yolunda yürüyenlere selam olsun.