Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.

Büyüklerden nasihat duymayanımız yoktur. Hatta bu halleri, sanki her şeye yorum yapmak, herkese akıl vermek için yaratılmış olduklarını bile düşündürür. Gerçekten de bu kadar konuşmak zorunda mıdırlar?

Aile büyüklerimizden başlayacak olursak… “Lambayı söndür.”, “Çorabını giy.”, “Terli iken soğuk su içme.”, hava soğuksa “Atkını yüzüne sar.” gibi sözleri hemen hepimiz duymuşuzdur. Belge gerektiren bir yere gideceğinizde “Kimliğini/belgeni aldın mı?” diyen babalar, yemek yaparken “Salçayı unutma!” diyen anneler… Size de hiç yabancı değiller öyle değil mi? Ağızları alışmış, onlar da ister istemez kendilerini nasihat ederken buluyorlar.

Peki, sıkıldığımız bazı nasihatlerin bizim hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığına, vaktimizi bereketlendirdiğine dikkat ettik mi hiç? “Eşyalarının belli bir yeri olsun. Anahtarını, girişteki askıya as.” Her gün ortalama on dakika kayıp arasak, haftada bir saatten fazla zamanımız boşa gider. Damlayan musluk ve açık kalan lambalardan da bütçemize boş bir yük yüklemiş oluruz. Yani bu da israftır.

Büyüklerin nasihatleri ile ilgili bir öykü anlatmak yerinde olur. Bir genç, babasının nasihatlerinden bıkmış ve iş ilanlarına bakmaya başlamış. Zira her gün “Lambayı söndür, musluğu sık, kapıyı ört…” vs. Gencin amacı, bir iş bulup eli para tutunca ayrı bir eve çıkmakmış.

Bulduğu bir işe başvurmak için gitmiş. Oturmuş, içeriye tek tek birileri alınırken onların mülakatının bitmesini beklemiş. İçeri girer girmez kendisine “Şu belgeleri hazırla, yarın işe başla!” demişler. Genç şaşırmış. Mülakat yapmayacak mısınız, diye sormuş. Hayır, biz zaten seni binaya girdiğin andan itibaren takip ediyoruz ve işe alınmaya hak kazandın, demişler. Gencin merakı katlanmış. Ne sebeple işe alındığını sorunca şu cevabı almış:

“İçeriye girerken kapıyı kapattın. Oda güneş görüyordu, lambayı söndürdün. Musluğu da damlar halde bırakmıştık, sen onu da kapattın ve bu sebepten mülakata gerek duyulmadan işe alındın.” Genç oradan çıkıp hemen eve gitmiş ve babasının ellerini öperek ona teşekkür etmiş.

Bir babanın sıradan nasihatleri bile böylesi dünyalık faydalara vesile oluyorsa, asıl büyüklerimiz olan âlimlerimizin sözleri bizi nerelere taşır bir de buna değinmek isterim. Bazen çok büyük bir âlimin sıradan bir sözü bize garip gelebiliyor ancak acaba kaç kişinin ahiretini kurtarmıştır bunu da göz önünde bulundurmak lazım.

“Büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir.” demişler. Hakikaten öyledir. Bu sebeptendir ki âlimlerimizin her bir sözünü baş tacı edelim ve her daim hakiki âlimlerin izinden gidelim ki bizi cennet yurduna götürecek kılavuzlarımızdır onlar. Vesselam.