HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da bu ayın 15-16’sında gerçekleştirdiği çalıştay, ülkenin gündemine oturdu. ‘Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı’nda yapılan konuşmaları dinledim, sonuç bildirgesini okudum.

Özetle, programın hiçbir yerinde şiddet ve ayrımcılığı telkin edecek veya ülkenin üniter yapısını hedef alacak bir söz veya sunum bulmadım, bulamadım.

Gerek selamlama konuşmalarını gerçekleştiren sivil toplum kuruluşu temsilcileri veya milletvekilleri, gerekse de sunumlarını yapan hocalar, akademisyenler, âlimler; yıllardır can acıtan ve şiddete malzeme olan şu Kürt meselesinin çözümü etrafında kanaatlerini belirttiler.

Program gayet başarılı ve yapıcıydı. Sorunların kaynağına dikkat çekme konusunda da çok derinlikliydi. Sorun her neredeyse, üstü örtülmeden çözülsün ki bir daha hiç kimse böyle bir sorunun varlığını bahane ederek şiddete sarılmasın. Dahası, sorun çözülsün ki ülke insanı rahat etsin, huzur bulsun, emniyet hissetsin. Vurgular hep bu yönlüydü.

Gelin görün ki programdan sonra, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum’un nezaketten uzak, tahrik ve tahkir edici mesajı ortalığı karıştırdı. Mehmet Uçum, programa katılan onlarca akademisyen, âlim, milletvekili ve siyasetçiye defaatle hakaret etti, hainlikle suçladı.

“Operasyonel mesaj”ın, bilumum İslam düşmanı, bağnaz, darbe heveslisi ve özellikle ifade edeyim, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan karşıtları tarafından adeta ayakta alkışlanır gibi karşılanması çok ama çok dikkat çekiciydi.

Sayın Erdoğan’ın başdanışmanının, Erdoğan’ın “baş düşmanları”nı heyecanlandıracak bir mesaja imza atması öyle basit geçiştirilecek bir konu olmasa gerek.

Geçmişte Kudüs programı üzerinden siyasete ayar vermeye çalışanların, Gezi Olayları ve 15 Temmuz kalkışmasıyla hangi hıyanetin peşinde oldukları hafızalardaki tazeliğini korurken; şimdi de şiddet konusu çözülmeye çalışılırken “Kürt” kelimesine veya “Kürtlerin doğal haklarına dikkat çekme”ye bu denli agresif, hırçın ve sıra dışı bir tepki gösterilmesi, akıllara siyasete çekilmeye çalışılan “ayar”ları getirdi.

Oysa dile getirilenler, HÜDA PAR’ın öteden beri savunduğu hususlardı: Türk-Kürt kardeşliğinin korunması, anayasadaki etnik vurguların kaldırılması, anadilde eğitim, hak-hukuk-adalet… Parti kurulduğundan beri bunlar hep dile getiriliyor.

Bu konuların bugün sıra dışı bir tepkiyle karşılanması ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanına danışman olan birinin kaleminden bu sözlerin çıkması, bence üzerinde düşünülmesi gereken önemli ve kritik bir konudur.

Siyasete ayar vermeye çalışanların ivedilikle tespit edilmesi ve “babalarının evine postalanmaları” elzemdir ki milletin kaderiyle oynamanın o kadar kolay olmadığı hissettirilsin.

Mehmet Uçum’un hakaret yüklü mesajına destek vermeye çalışan kimi “muhafazakâr” zevatı da anlamakta zorluk çekiyor insan. Komünist kökenli birinin, bir dünya hassasiyet sahibi insanı hedef almasını mahkûm etmeleri gerekirken “Kürt” kelimesinin kullanılmasına tepki göstermeleri gerçekten çok iğreti duruyor.

Hele bunun, silah bırakma sürecine zarar vereceğini iddia edenlerin nasıl bir mantık kurduklarını sahiden hayretle izliyoruz.

Bugüne kadar “Kürt-Kürdistan” sözcüğüne gösterilen tepkinin nelere mal olduğunu hâlâ anlamayanlar veya anlamak istemeyenler, bütün bu olup bitenlerin bir şekilde vebalindeler.

Çözüme ayak diretenler benzer konularda yine her seferinde kıyameti koparmaya çalışacaklar; ama onlara kanmamak, takılmamak lazım.

Sorunlarımızı dile getirmekten çekinmeyelim ki bir çırpıda çözelim ve artık güvenle yolumuza koyulalım.