Toplumu ayakta tutan değerler, taşıyıcı sütunlar mesabesindedirler. Onlar bizim kırmızıçizgilerimiz olmalı. Onları güçlendirdikçe daha iyi bir gelecek bizi bekliyor demektir. Onlarla ilgili vurdumduymazlık, maazallah, büyük çöküşlerin sebebi olacaktır.
Biz hep dışarıdan gelebilecek muhtemel saldırıları konuşarak, içeride toplum mühendisliği doğrultusunda yaşananlara kayıtsız kalıyor gibiyiz ve tehlikeyi sadece dışarıdan bekleyerek hiç de iyi etmiyoruz.
İçteki sorunlardan, kötülüklerden kaynaklı oluşacak bir buhranın ülkeye yaşatacağı yenilginin, dışarıdan gelebilecek saldırılardan kaynaklı yaşanacak çöküşten hiçbir farkı olmayacaktır.
Sınırları koruyarak ve dıştaki düşmana karşı icabında silahlanarak güçlenmek, tedbir almak nasıl bir gereklilikse, içteki düşmanlara karşı da aynı hassasiyette bir tedbirin içinde olmak ihmal kabul etmez bir gerekliliktir.
Kumar, uyuşturucu, içki gibi bağımlılıklar toplumu derinden tehdit eder vaziyettedir. Gençlerin, daha doğrusu bütün bir toplumdan kimi bireylerin bu lanet olası kötülüklerle ölçüden çıkmaları, bütün bir ahaliyi tedirgin eder boyuttadır.
Toplum olarak hangi ara biz bu hale geldik, üzerinde kafa yormak lazım. Ankara’da bir anne çocuklarının canına kıydı, Zonguldak’ta bir baba “Bebeğimiz aç” diyerek intihara kalkıştı, Adana’da bir densiz varsayım ve iddia üzerinden üç market çalışanını katletti…
Ne yazık ki öfke, sabırsızlık, çaresizlik ve çözümsüzlük algısı insanları korkunç yollara sürüklüyor! Bu da toplumu ve dolayısıyla genel itibariyle bütün bir ülkenin güvenliğini tehdit ediyor.
Yardımlaşmayı, dayanışmayı, derttaş olmayı terk ettikçe bu gibi acı vakalar artıyor. Devletin/iktidarın atacağı adımların yanında sivil toplum kuruluşlarının, duyarlı insanların, vatandaşların, komşuların da sorumluluğu unutulmamalı! Bu gidişata hep birlikte dur demeliyiz!
Unutulmasın ki komşusu açken tok yatan insan, kendini de etkileyecek kaosa, kargaşaya ve çileye uyanır. Kesinlikle öfkeyle kalkanlar da hüsranla, çile dolu yılları saymaktan/yaşamaktan kurtulamazlar.
Dayanışmayı büyütmeliyiz, insanımızı sahipsiz bırakmamalıyız, hep birlikte acılara, acıtanlara dur demeliyiz!
Konu güvenlikse, insanlarımızın huzuruysa, vatandaşlarımızın refahıysa o zaman mutlaka içerideki kötülük simsarlarına fırsat vermemeliyiz. Aksi takdirde dışarıdan tankla, topla, tüfekle saldıracak düşmanın yaptığının aynısını yapacaklar.
Bizi içten bitirmeyi kafalarına koymuşlar bir kere. Fesat şebekeleriyle mücadele eden o kadar kurum ve kuruluşa rağmen her geçen gün ucube insan tiplemeleriyle karşılaşmamız ondandır.
Herkes seferberlik içerisinde dahili düşmanlara karşı teyakkuzda olmalı. Torbacılara eman verilmemeli. Filmlerde, sanat ve kültür alanlarında bunlara alan açılmamalı. Bunlar şöhretli, kültürlü, sanatçı diye pazarlanmamalı.
Bütün kapılar, açık veya sinsi çalışan kötülük yayıcıların üzerine kapatılmalı. Toplum onlardan, onların zararlarından korunmalı, kurtarılmalı.
Çünkü bunlar, tankla topla saldıracak olanlar kadar tehlikeli ve düşmanlar!