Muhafazakâr kimlikli
siyasetçiler iktidar olunca hem iktidar hem de muhafazakar insanlar, sistem ile
hesaplaşmak yerine, sisteme ve statükoya entegre olmayı tercih ettiler. İktidar
değişti; ama statükocu zihniyet ve sistem değişmedi. Sanki toplum tamamen ıslah
olmuş ve statüko değişmiş gibi, koltuklar elde edildikten sonra dindarlara bir
haller olmaya başladı. Beklemedikleri bir yerde kendilerini bulan dindarlar,
nereden geldiklerini unuttular. İktidar nimetlerinden uzak iken neredeyse
eleştirdikleri her şeyi meşru görmeye ve aynısını yapmaya başladılar. Statüler
değişince tavırlar da değişmeye başladı. Masanın diğer tarafının muvahhid ve
muttakileri bu tarafa geçince mösyö oldular. Bu durum aklımıza şöyle bir hikaye
getirdi:
Bir gün papazın biri ayin
için ayrılan kutsal şarabı göremeyince hiddetle zangoça bağırdı:
“Zangoç bu kutsal şarabı sen
mi içtin?”
“Senin ne dediğini
duyamıyorum efendim” diye cevap verdi zangoç.
Zangoçun hiç istifini
bozmadan papaza verdiği cevap papazı adeta kudurttu:
“Be adam bu kadar mesafeden
senin kulakların nasıl duymaz, benimle alay mı ediyorsun?
Zangoç sinsi sinsi güldü ve
şöyle dedi:
“Efendim, bu tarafta ses
duyulmuyor istersen sen de tecrübe et ve bu tarafa geçince sesin duyulmadığını
sen de göreceksin.”
Papaz işin sonunun nereye
varacağını merak ederek zangoç ile yer değiştirdi.
Zangoç şöyle dedi:
“Papaz Efendi, geçen hafta
toplanan yardım paralarına ne oldu?”
Papaz işin vahametini
görünce, selameti, oyunu devam ettirmede gördü:
“Sahiden bu nasıl iştir, bu
tarafa geçince insanın kulakları söylenenleri duymuyor.”
Sanki muhafazakarların
hikayesi ve siyaset serüveni buna benzedi.
Dahası, sistemin bütün
günahlarını yüklenerek meşrulaştırdılar adeta. Bu tavırları ile dindar insanların
refleksini de tamamen söndürdüler. Bir zamanlar, her şeye duyarlı olan İslami
kitle, birden protesto kültürünü yitirmeye başladı. Rehavet, bizi bizden aldı.
Dünün ezilen mazlumları ve yalın ayaklılar, “köyden indim şehre” misali tamamen
kendilerini kaybettiler.
Statükoya sahip çıkma
rollerini iyice benimseyen, iktidar olmuş ama muktedir olamamış muhafazakar
kesim, bir türlü kurucu irade ile yüzleşme cesaretini gösteremediler. Tam
tersine bu kurucu iradenin kimi sembollerine kendilerine ait meşruiyet gömleği
giydirip kendi tabanları nezdinde meşrulaştırdılar. Nereden ve niçin yola
çıktıklarını unuttular. Belki de geldikleri nokta itibariyle unutmak istediler.
Öte taraftan muhafazakar
kitle, hem iktidar nimetlerinden istifade etme hem de iktidarı zor durumda
bırakmamak adına yanlışlara muhalefet etmeyi bıraktılar. Toplumun diğer
kesimleri ise haklı haksız neredeyse kendilerine uymayan her şeye ya da ürkek
iktidara karşı toplumsal baskı oluşturmak için her fırsatta seslerini
yükselttiler. Dindar kesim ise karşı tarafın toplumun maddi manevi değerlerini
tehdit eden hiçbir eylemine, cılız tepkiler dışında neredeyse ses çıkarmadı.
Niye? Hükümete havale ettikleri için. Bu tavır doğru mu? Hayır, yanlış. Hele
ürkek ve muktedir olmamış ve kurucu irade ile yüzleşmeyi göze alamayan hükümet
döneminde tamamen yanlıştır. Buraya özellikle dikkat etmek gerekir.
Küresel sistem ve kurucu
irade ile yüzleşemeyen bir hükümetin sarılabileceği en güçlü argüman şudur:
Sokaklara inen halkımız böyle
istiyor. Halk istediği için bu adımları atıyoruz. İşte böyle bir savunma ve
devamında adımların gelmesi için toplumsal direnç ve talep şarttır. Toplumsal
direnç, muhafazakâr bir hükümetin elini güçlendirir, zor durumda bırakmaz.
Onların söyleyemediklerini biz söyleyelim.
Mesela; bir LGBT rezaleti
olacaksa, dindar kesim büyük bir reaksiyon ve toplumsal tepki gösterirse bu
durumda yetkililer kamu düzenini sağlama adına hemen etkinliği iptal
edebilirler.
Yine dindarlar meydanlara
inmeyince, İslam karşıtı kesimler her geçen gün daha fazla cüretkâr olur. Böyle
bir tabloda sanki dindarların itirazı ve mecali yokmuş gibi anlaşılır.
Artık şu rehaveti atıp
nereden geldiğimizi hatırlama zamanıdır.
Yasal çerçeve içerisinde
medeni protesto ateşini yakma zamanı gelmiştir. Hatta çok geç kaldık. Meydanlar
hak ve adalet sevdalılarını bekliyor.
Unutmayalım ki bizim sesimiz,
müfsitler kadar çıkmaz ise istikbalimize elveda dememiz lazım.
Selam ve dua ile…