Türkiye yine ağır bir siyasi
atmosfere girdi. Seçim süreci başladı. Siyasi partiler, görünen aktörler,
görünmeyenler ve güç odakları öteden beri başladıkları hazırlıklarını
tamamlamış görünüyorlar. Herkes kozlarını paylaşacak. Öte taraftan genel
anlamda da Türkiye’de bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Seçimler bu değişim ve
dönüşümü ciddi anlamda etkileyeceğinden 2023 seçimlerinin önemi bir kat daha
artmaktadır. Darbe girişimi ile birlikte başlayan yeni süreç, hızlı bir şekilde
yoluna devam ediyor. Darbe girişimi, darbe sonrasında devletin organlarında
başlayan hesaplaşma, sonrasında getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi veya
fiili anlamda başkanlık ve yeni Türkiye’nin inşası süreci aslında devam ediyor.
Yeni Türkiye’yi inşa etmeye
talip olanlar, önümüzdeki yüzyılda Türkiye’nin bölgede aktör olmasını, kendi
eksenini kurmasını, dışa bağımlılıktan kurtulmasını, kendi savunma sistemini,
bağımsız ekonomisini inşa etmesini hedeflediklerini ifade etmelerine karşın bu
yeni konsepti ifade edenlerin ne kadar yerli ne kadar özgün ne kadar bağımsız
oldukları hususu ise belki hiçbir zaman netliğe kavuşmayacak flu bir alan
olarak kalacaktır.
Hadi biz “Kendi Eksenini
Oluşturma” konseptini samimi ve yerli bir strateji olarak kabul edelim.
Türkiye’nin ekseninin ne olduğu hususunun da açıklığa kavuşması gerekmez mi bu
yeni yol ağzında? Hangi eksene hangi yöne neye göre yol alınacak? “Kendi
Ekseni” denilince bunu; “tamamen yerli”, “öz değerler” ve “katıksız kadim
kültür” şeklinde anlamak zorundayız. Bunun aksi bir konseptin hiçbir surette
kendi eksenimiz olmayacağının bilinmesi gerekir.
Bunun inşa edilebilmesi için
de; cumhuriyet ile birlikte dayatılan, bize ait olmayan ve “Anadolu
Halkları”nın genleri ile büyük bir uyuşmazlık taşıyan “batı ekseni” nin çöpe
atılması ayrıca bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Batı ekseni veya
aslında “NATO’culuk” var olduğu günden beri sadece Britanya Krallığının
çıkarlarına hizmet etti. Britanya krallığının dışında bir eksenin oluşmasına
müsaade etmedi.
Ya da daha açık bir ifade ile;
NATO konseptine bağlı ülkeler için “Ulus Devlet” nitelemesinin yapılamayacağını
düşünüyorum. Orada sadece bir tane ulusun kurumsal devletinden söz edilebilir.
Türkiye’deki ulusalcılar varsın, yüz yıldan beri kendilerini ulus devlet olarak
görüp kandırmaya devam etsinler. Velev ki Türklük anlamında dahi olsa,
Türkiye’de kurumsal anlamda bir ulus devlet mekanizmasının oluşumuna müsaade
etmediler. Ellerinden gelse hiçbir zaman da etmeyeceklerdir. Devletin
yapılanmasından eğitimine, ekonomisinden askeriyesine, anayasasından bütün
diğer mevzuata ve hukuk sistemine bir bakın. Hangisi Anadoluluk ruhuyla uyum
halindedir ki?
Batı ekseni çöpe
atılmalı derken, kast ettiğim batıya savaş açmak değildir elbette. Onların
eksenleri onlara, kendi eksenimiz bize olsun. Ama onların ekseninden çıkmadan,
kendi eksenimizi kurmamızın imkânsız olduğunu da bilmemiz gerekir.
Bu arada yapılması gereken
şeylerden bir tanesi de; şimdiye kadar kendi eksenimizi kurmamızı önlemek için
batının ayaklarımıza hangi ağırlıkları bağladığını tespit etmektir. Tespit
edelim, tespit edelim ki onlardan kurtulabilelim. Bu ağırlıklar da gelecek
yazıya inşallah.