Türkiye’de olayların çok basit bir
şekilde medya üzerinden genel operasyonlara ve linçe dönüştürülmesi korkutucu
boyutlara ulaşmıştır. Hele hele mesele dindarlar, mütedeyyinler, cemaat ve
tarikatlar olunca birilerini her zaman hazır kıta tetikte bekler görürsün.
Ellerine bir bahane geçince yedi sülalelerine kadar, ilgili ilgisiz bütün
benzerler, hatta selam verenlere kadar hepsini bir kaşık suda boğmak için bir
seferberlik başlatılır.
Evet 6 yaşında kıyılan nikah meselesinden
söz ediyorum. Türkiye bu konuda yine sınavını veremedi. Ortada bir vaka var
ise, o vaka ile ilgili olanlar hakkında yapılması gereken ne ise yapılsın.
Ancak konunun değerlere, inanca, evliliğe, nikâha ve sonuç olarak İslam’a
yönelik bir savaşa dönüştürülmesi asla kabul edilmemelidir. Büyük bir çifte
standart vardır. Nerede suçun şahsiliği ilkesi, nerede masumiyet karinesi ve
nerede hukukun o ulvi ilkeleri? Mesele dindarlar olunca insanlık katliamı
başlatılır. Ama aynı durumda toplumun farklı klikleri olunca meseleler ört pas
edilir. Hatta bazen iftihar vesilesine dönüştürülür.
Eğer mesele taciz veya istismar ise bunun
yaşı, statüsü, zamanı, makam ve mevkisi olmamalıdır. Bugün bu nikah meselesini
toplumsal bir linçe dönüştüren partinin bir genel başkanı dahil sayısız üyesi,
yetkilisi, vekili benzer olaylarla anıldılar. Ama bir gün kimse kalkıp bu parti
kapatılsın demedi. Ya da bu partidekiler tacizcidir, tecavüzcüdür demedi.
Medyada parti bu algı ile ön plana çıkarılmadı.
Ama sakallı, tesettürlü, çarşaflı biri her
hangi bir suça karışırsa hemen linç başlar; bütün sakallılar, bütün sarıklılar,
bütün çarşaflılar böyledir algısı oluşturulur ve saldırı direk İslam’ın
değerlerine yöneltilir.
Bu son vakada hükümetin bir suçluluk
psikolojisine girerek pasif davranması işin belki de bu noktalara gelmesinin en
büyük nedenidir. Göz göre göre aile kurumuna, nikaha, evliliğe, cemaatlere,
tarikatlara, hatta cami ve medreselere büyük bir saldırı ve linç var. Ancak
hükümet sus pus, sadece seyrediyor. Adalet bakanlığı, aile bakanlığı hiç zaman
kaybetmeden medyadaki algı ile harekete geçerek operasyon için düğmeye
basabiliyor ve yine 28 Şubat’tan kalan bir kültür ile dergahlara operasyonlar
yapılarak sakallılar bir polis ve medya ordusu eşliğinde gözaltına alınıyor.
Biz nereye gidiyoruz, ne oluyoruz? Hani
bitmişti 28 Şubat süreci? Adamlar suçlu ise eğer, sessiz sedasız gidip alabilme
yolu varken yakalamayı da medyaya göstere göstere yapmak bu linç savaşını
başlatanların değirmenlerine su taşımak değil de nedir?
Bir kez daha söylüyorum; söz konusu olay
ile alakalı hukuki, sosyal veya siyasal atılması gereken adımlar her ne ise
atılmalıydı. Ama evlilik ve nikah düşmanlarına yardım edercesine, bakın biz de
sizin gibi düşünüyoruz, biz onlardan değiliz dercesine, basın ordusu eşliğinde dergaha
baskın yapılması, sakallı insanların sürüklenircesine gözaltına alınması bu
hükümete ve bir hukuk devleti olan Türkiye’ye yakışmamıştır.