Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, geçtiğimiz
Cuma günü “Türkiye Yüzyılı” adlı geniş katılımlı ve görkemli bir toplantı ile
vizyon belgesini kamuoyuna açıkladı. Yeni bir anayasa yapılması ile başörtüsü
meselesinin anayasal güvenceye kavuşturulması hususları toplantıya damgasını
vurdu.
Her şeyden önce, yüz yıldan beri
Türkiye’de inanç, etnik, mezhebi ve kültürel anlamda var olan bütün
farklılıkların temel insan hakları ve adalet merkezli dengesinin kurulması
anlamında büyük sorunların var olduğunu kabul etmek durumundayız. Yüz yıldan
beri çözüm bekleyen bu sorunların, bizzat yeni cumhuriyetin kurullarınca
topluma dayatıldığını da artık bu toplum görmektedir. Bu sorunlarını çözemeyen
bir Türkiye’nin yeni bir yüzyıla başlaması, bütün dengelerin yeniden kurulduğu
bir dünya düzeninde çok büyük bir risktir. Bu anlamda açıklanan bu vizyon
belgesi büyük önem arz etmektedir.
Açıklanan bu belge ile ben şahsen,
Türkiye’nin yaşadığı ve Türkiye’nin büyüyüp eskiden olduğu gibi kendi
coğrafyasında aktör olmasını engelleyen birçok derin sorunun cumhuriyetin
kurulması ile birlikte nüksettiğini, bunların kahir ekseriyetinin cumhuriyet
mantalitesinden ve cumhuriyet yasalarından kaynaklandığını Sayın Erdoğan’ın
kabul ettiğini düşünüyorum. Hatta Erdoğan’ın da ötesinde devlet bürokrasisinin
de artık bunu kabul etmiş olmasını ümit ederim.
Bu vizyon belgesi ile Erdoğan, halka
karşı kendisini büyük bir sorumluluk altına koymuş bulunuyor. Toplumun yaşadığı
sorunların üstten de olsa bir resmini çeken bu belgeye değer katacak olan;
belgenin hayata geçirilmesi olacaktır şüphesiz. Cumhuriyet yasaları ile halkın
değer yargıları ve inancı arasında büyük tezatların var olduğunu, bunun
devlet-toplum ilişkilerini ciddi anlamda tıkadığını ve var olan yerleşik devlet
anlayışında devletin halk için olmasından ziyade halkın devletin bekasına
kurban edildiğini sanırım herkes kabul etmektedir.
Bu anlamda var olan bu tıkanıklığı
açacak, devleti toplum ile barıştıracak, bütün etnik yapıları kimlikleri,
inançları, dilleri ve bütün diğer kültürleri ile güvence altına alıp aidiyet
verecek bir kurumsal anlayış oturtmak, kat edilmesi gereken up uzun bir yol
olarak bu ülke insanının önünde durmaktadır. Bunların temel taşı da elbette ki;
yeni, sivil, adil bir anayasa yapılmasıdır.
Yeni bir Anayasa, bu ülkenin en büyük hülyası
haline gelmiştir. Her seçim döneminde bu hülya üzerinden söylem geliştirmek de
artık sıradanlaşan vakalardan olmuştur. Bu nedenle doğrusu vizyon belgesinin
hayata geçirileceğine dair ciddi kuşkular da yok değildir.
Sayın Cumhurbaşkanının bu belgede ifade
ettiği; “….. siyasi, etnik, mezhepsel ve kültürel tüm farklılıklarımızın
haklarına sahip çıkıyoruz. Türkiye Yüzyılı’na yön veren Cumhurbaşkanlığı
yönetim sistemi ile devletimizin tüm kurumları hakkın ve haklının kayıtsız
şartsız korunması için çalışmaya devam edecektir….” sözü şüphesiz ki büyük
bir sözdür.
Bu söze sahip çıkılması durumunda
“Türkiye Yüzyılı” anlamlı bir proje olur. Bu söze sahip çıkılmaz ise “Türkiye
Yüzyılı” kavramı ile toplum sadece manipüle edilmiş olur.