Şeffaflaştı her şey, özel ile genelin, gizli ile açığın bir farkı yokmuş gibi..
Transparan bariyerler, mesafesiz, ilkesiz, sınırsız ilişkiler, her gün biraz daha tüketiyor insana dair tüm erdemleri..
Hayasızlık, koca bir sünger misali, emiyor tüm hassasiyetleri, soyutluyor insanoğlunu iffetten, edepten ve tüm faziletlerden...
İdraklerin köreldiği, iradelerin dumura uğradığı, nefis ve şeytanın yoğun mesai yaptığı bir döngüye teslim oldu, milyarlarca insan..
Teşhir ve röntgen döngüsüne...
Peki, teşhirci ve röntgencinin, hız kesmeyen paslaşmasının, asıl suçlusu veya mağduru kim acaba?
Doğrusu teşhir edeni besleyen, röntgencinin ilgisi, beğenisi ve takibi...
Röntgenciyi çeken de, teşhircinin merakları cezbeden, çekim gücü yüksek teşhiri...
Yani, yediğini, içtiğini, giydiğini, gezdiğini, eşini, çocuğunu, işini, aşını sınırsızca teşhir etmesi...
Genel ve özel, gizli ile açık ayırımı yapmaksızın...
Hulâsa, arz ve talep meselesi...
Suçta ortak, mağduriyet de...
Tüketim çağında, iki taraf da bir tüketim aracı olduklarını ve metaya dönüştüklerini fark edemiyor niyeyse...
Böyle, böyle ifsad ediliyor tertemiz fıtratlar, kirleniyor duygular, düşünceler..
Anlamını yitiriyor, tüm sözcükler ve kelimeler..
Bir fotoğraf karesine sığdırılmış sahte mutlulukların yüzünde, iğreti duran, sırıtan şeyler var..
Kimsenin görmek, duymak, kabul etmek istemediği açıklıkta..
Nasıl bir açlıksa, kapatıyor hakikate açılan kapıları..
Sahi nedir bu açlık?
Neyi kaybettik de yitirdiğimiz şeyleri bu teşhir ve röntgen döngüsünde arar olduk.
Oysa çocukluğumuzdan kalan öyle kareler var ki, kurgu ile süslenmiş tüm karelere,milyon kere üstün gelecek kareler..
O karelerde babalar, evlerine götürdükleri yiyecek, içecek ve giyecekleri, siyah poşetlerde taşırlardı..
Olan var, olmayan var, alan var, alamayan var diye..
Kimsenin gözü çoluk, çocuğun rızkına bakmasın diye...
Hem o karelerde, evlerin kalın perdeleri olurdu, her türlü yabancı ve rahatsız edici bakıştan koruyan, transparan olmayan..
Kimsenin gözü mahreminin iffetine kaymasın diye..
Bir de o evlerin, hicap perdeleri olurdu, özel ile geneli, gizli ile açığı birbirinden ayıran...
Simdi ise yırtılan hicap perdelerinden, sızıyor en mahrem yaşanmışlıklar..
Bereketsizlik, huzursuzluk , mutsuzluk, güvensizlik, çaresizlik olarak dönüyor hanelerimize..
Acaba farkında mıyız?
Sağı, solu eleştirmekten vazgeçelim..
Herkesin ve her kesimin bu konuda kirlendiği bir zamanda yaşıyoruz...
Acilen arınmaya ihtiyacımız var, tüm toplum olarak.
Yok biz sadece eleştirelim, igneyi kendimize, çuvaldızı ise hep başkalarına reva görelim diyorsak..
Buyrun, ilk taşı günahsız olanımız atsın...