Önemli ilkelerimizin yerini sıradan mottolar, samimi cümlelerimizin yerini popüler argümanlar, huzurlu zamanlarımızın yerini anlık hazlar aldığından beri, hayatlarımıza şöyle bir baktığımızda, ulvi ile süfli, fani ile bâkiye karşı, bakış açılarımızın ve bu denklemde de gönül rotalarımızın da hızla değiştiğini söyleyebiliriz.

Elbette insan değişken bir varlıktır. Değişmeyen tek şey ise, değişimin kendisidir. Ancak değişmemesi gereken, asla değiştirilemeyecek ve değişmesi teklif dahi edilemeyecek sabitelerimiz vardır.

Elbette Anayasa maddelerinden bahsetmeyeceğiz bu bahiste...

Rabbimizin değişmez yasalarıdır zikretmek istediğimiz. Gerçi bu yasalar ile ilgili pek çok sabiteye göre bir duruş sergileyenler, ne yazık ki, sabit fikirli ve taassup ehli insanlarmış gibi lanse edilse de bunun böyle olmadığını bilen basiretli insanlar da var elhamdülillah...

Malumunuz mütedeyyin insanlar, ne hikmetse her yaz mevsiminde bir şekilde imtihan oluyor, zikrettiğimiz basmakalıp düşünceli insanlarla.

Neden yaz?

Gayet açık...

Çünkü yaz mevsiminde insanların eğlence, dinlence ve tüm alanlardaki yaşam felsefeleri, tarzları, tercihleri ve bu minvaldeki pratikleri daha da fazla gün yüzüne çıkıyor bir şekilde...

Hal böyle olunca, Rabbinin yasalarına göre yaşama gayretinde olanlar, modern çarmıhlara geriliyorlar ve taşlayan, taşlayana...

Ha sakın bu taşların sadece seküler kesimden geldiğini düşünmeyelim!

Zira bu taşların pek çoğu “muhafazakâr” kesimden geliyor, söyleyelim...

Hülâsa, imtihan nereden gelirse gelsin, Müslüman’ın hayat felsefesi şudur:

De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (hepsi ve sadece) âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”( En’am 162)

Artık dileyen, dilediği taşı atsın veya kafasını hangi taşa vuracaksa vursun...

Ama acıtmaz, incitmez sanmasın!

“Hallac-ı Mansur, asılacağı darağacına varmadan, yoğun bir kalabalık tarafından taşlanır.

Bu esnada kalabalık içinden özellikle düşmanları, fırsat bu fırsat diyerek Hallac-ı Mansur’a taş atarlar. Hallac-ı Mansur bunlara ah bile demez hatta tebessüm eder, ama dostu Şibli ağlayarak kırmızı bir gül atınca Hallac-ı Mansur inler ve şöyle der: “Taş atanlar avam takımı, bilmiyorlar, halden anlamazlar. Onların taşı bizi incitmez ama halden anlayan bir dostun attığı gül bile bizi incitti, canımızı acıttı.”