Hayatımızdan çıktığında, yeri farklı alternatiflerle doldurulabilecek pek çok şey vardır.

Zaten bu sıklıkla yaptığımız bir eylem değil midir?

Sürekli hayatımızdan bir şeyleri çıkarıp, yerini başka şeylerle doldurmuyor muyuz?

Üstelik bu sadece maddeye uyguladığımız bir tarife de değil...

Mesela bir duyguyu gönderiyor, yerine başka bir duyguyu getiriyoruz.

Bir düşünceye güle güle diyerek, öteki düşünceyi buyur ediyoruz..

Hiç gocunmadan, hayatımızdaki insanları bile aynı hızla değiştirebiliyoruz...

Gelene eyvallah, gidene eyvallah diyerek, eşya değiştirir gibi hayatımızdaki insanları da, rahatlıkla değiştirebiliyoruz evelAllah!

Ama bir şeyde yanıldık.

Hem de çok çok yanıldık...

Her şeyi öyle kafamıza göre, keyfe keder değiştiremezdik...

Zira bazı erdemleri gönderince, yerine getirilebilecek bir alternatif olmuyor, bulunmuyor...

Mesela ihlas...

Yani rızayı İlahi için yapılan bütün işlerin özü, ruhu, mayası...

Yani içtenlik, samimiyet, saflık...

İhlas gidince ibadetler ve tüm güzel işler, ruhsuz birer cesede dönüyor...

Ağırlaştıkça ağırlaşıyor, öyle ya cenaze misali kalıyor yerde...

İhlas gidince ibadetlerin libası riya, ilmin amacı kibir oluveriyor.

Saflığın ve samimiyetin yerini de hased alıveriyor.

Eğri oturalım ama doğru konuşalım!

İhlas giderse, insanlar Allah Azze ve Celle’ye değil, alkışa yönelir. İstikamet sıratı müstakim değil, ego ve ihtirasların yolu olur.

İhlas giderse, sözler tesirsiz, muhabbetler lezzetsiz, dostlar keyifsiz, öncü insanlar heybetsiz, yürekler hedefsiz kalır...

Kısacası ihlas giderse, beraberinde tüm güzellikleri de götürür. Geriye kalanlarla da, ne doğrulmak, ne yürümek, ne de bir varlık meydana getirmek mümkün olur...

Hülâsa ihlas giderse tüm güzel hedefler, hayaller yanar, biter kül olur...