Osmanlı Dönemi Milli Eğitim
Bakanlarından Emrullah Efendiye atfedilen :”Şu okullar olmasaydı, eğitimi ne
güzel idare ederdim.” sözü günümüz için ne kadar geçerli olur bilmiyoruz ama
bildiğimiz, şu anda öğrenciler okulda değil yani okullar yok fakat eğitim hiç
de kolay idare edilemiyor. Hazret bu sözü döneminin meseleleri için söyledi ama
bugün karşımızda bambaşka bir mesele var. Korona meselesi.
Şüphe yok ki bütün dünyayı
tesiri altına alan salgın bu duruma en büyük sebeptir. Zira 18 milyon öğrenci
ve 1 buçuk milyon civarında öğretmen okullarından evlerine sığınmak zorunda
kaldılar. Ama eğitim faaliyetleri hangi yer ve şartta olursa olsun devam etme
gibi bir karaktere sahiptir. Devletin fertlerini eğitmesi ve bunun için her
fedakarlığı göstermesi gerekiyordu, öyle de oldu.
Salgın tehdidinin hızlı
yayılması ve ölüm vakalarının görülmesi üzerine, bulaşma riskini en aza
indirmek için alınan tedbirlerden biri de okulların öğrencilere kapatılması
oldu. Bakanlığın asli işlerinden olan eğitime de bundan sonra “Uzaktan Eğitim”
dediğimiz sistem çerçevesinde devam edildi.
Hemen ifade etmek gerekir ki
uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin bir alternatifi değildir ve asla yerini
tutamaz ama uzaktan eğitim bir zorunluluktan kaynaklanmıştır. Dolayısıyla ağlayıp
sızlanmak yerine fertlerin hızlıca sisteme adapte olması gerekir.
Hem bakanlığın hem
öğretmenlerin hem de öğrenci ve velilerin bu sisteme hazırlıksız
yakalandıklarını söyleyebiliriz. Çünkü daha önce yaşanmamış bir olayı ve
kimsenin bu büyüklükte bir eğitimin sanal ortamda öğrencilere ulaştırılmasını
düşünmüş değildi. Bu hazırlıkları yapmak ve hiç olmazsa öğretimin öğrencilere
ulaşmasını temin etmek için yapılanları hiç de küçümsememek gerekir. Dünyada benzerlerine
çok az rastlanır bir başarıdır bu. Buna rağmen süresi uzatılan öğretimin
sorunsuz devam ettiğini ve herkesin halinden memnun olduğunu söylemek zordur.
Bütün yapılanlara rağmen okulun
hangi kademesinde olursa olsun hiç şüphesiz bu dönemde öğrenci olanlar aradan
yıllar geçse de dönemin olumsuzluklarını telafi etmede sıkıntı yaşayacaklardır.
Başta veliler olmak üzere öğretmenler, öğrenciler bu gerçeğe uygun davranış
biçimleri geliştirmek zorundadır. Velilerin sorumluluk yüklenmekten kaçınması
işi daha da güçleştirecektir. Çünkü bu dönemde roller değişmiş, evler okula
dönüşmüş, anne-babalar öğretmen yerine geçmiştir.
Sevgi gibi öfke de
bulaşıcıdır. Bu dönemde anne-babalar ne kadar sakin, duruma hakim olmada
yeterli, korku ve kaygıdan uzak olurlarsa çocuklar da o derece rahat ve
kaygısız olur. Yoksa velilerin bitmeyen şikayetleri, sağı solu suçlayıcı
tavırları hatta bunu siyasi saiklerle pazarlamaya yeltenmesi zarardan başka işe
yaramayacağı açıktır. Korku ve kaygının da sadra şifa olamayacağı bellidir. Bayrak
artık velidedir, veli görevden kaçmamalı, bayrağı öğretmenlere devredene
kadar, görevin ağırlığına uygun
davranmak zorunda olduğunu kabul etmelidir.
Aslında anne babalar, evde kalmaya
mecbur çocuklarıyla sürekli erteledikleri sıcak bir bağ kurmayı denemeleri hiç
de fena olmayacaktır. Bazı oyunları birlikte oynamak, sohbet etmek çocuklara
olan güveni arttıracaktır. Bu dönem aynı zamanda çocuklar için bir muhakeme bir
iç değerlendirme yapmak için de bir fırsattır. Bu muhakemeye anne babalar da
katılabilir. Çocuklar ayrıca yeteneklerini ortaya koymak için yeteri kadar
zamana sahipler. Yeter ki bunları belli bir plan ve programa göre yapsınlar.
Bilmeliyiz ki bu dönem er ya da geç
bitecek. Bu dönemi en az hasarla atlatmak birinci hedefimiz olmalıdır. Bu dönem
bittiğinde öğrenciler mutlu, aile bağlarını güçlendirmiş, geleceğe dair
planları belirginleşmişse öğrenmesi gerekenin asgarisini dahi öğrenmiş olmasını
bir kazanç olarak kabul etmemiz gerekir.
Sonraki yazımızda uzaktan
eğitimin avantajlarıyla devam edeceğiz inşallah.