Toplumu oluşturan insanları sınıflara
ayırma ve bunları X Y Z kuşağı gibi isimlerle değerlendirme çalışmaları 1970’li
yıllarda Batılı sosyal bilimciler tarafından yapıldığı kabul ediliyorsa da bu
teorinin temelinde “Tarihin Nedensellik İlkesi”ni gündeme getiren İbni Haldun
yer alır. Konu üzerinde çalışan sosyal bilimciler Mukaddime ’de geçen bu
ilkenin kendilerine ilham kaynağı olduğunu söylerler.
Hatırlayalım, 45 yaş ve
üzeri olanların haber kaynağı radyoydu. “Ajans” ismini “haber zamanı” anlamında
kullandıklarını biliyoruz. 25 yaş üstü olanlar için televizyon hem haber
kaynağı hem de vaktini harcamak için ayrılamadığı sihirli bir kutuydu. 25 yaşın
altında olanların ilgili olduğu saha sosyal medyadır. Öğrenme - öğretme, iletişim, alışveriş, arkadaşlık, oyun eğlence
bu kanaldan yürümektedir. Karşımızda dijital bir nesil vardır ve bu nesil bir
önceki nesillere hiç ama hiç benzememektedir.
Keza bu bir vakıa ise ve
toplumu oluşturanlar bu şekilde tasnif ediliyorsa bunları bilmek, hazırlığımızı
buna göre yapmak, davranış şekillerimizi buna göre düzenlemek ana babalar,
eğitimciler ve toplumla ilgisi olan herkesin önceliği olmalıdır.
Tarihin çok hızlı geçtiği ve
bilginin çok hızlı değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Son elli yıldaki
değişikliklere daha önce insanlık alemi şahit olmuş değildir. Bu hızlı değişime
sebep teknolojinin hayatımıza girmesinin tabii sonucudur. Bu da kuşaklar arası
ayırımı oluşturmuştur.
Baş
döndürücü hızıyla değişimin devam ettiği günümüzde sorumluluk makamındaki
kişilerin önünde iki yol vardır. Ya bu yeni nesli tanımaya -anlamaya çalışmak,
ihtiyacını karşılarken olaya bütüncül bakmak ya da büyüklerimizden
öğrendiklerimizi onlara da empoze etmek ve bu konuda tavizsiz davranmak. İfade
etmek gerekir ki, birincisinde ailenin saadeti, fertlerin mutluluğu ve
kendilerini değerli kabul etmeleri sonucu çatışmanın asgari düzeyde olmasını
temin edecektir. Ama ikinci yolun denenmesi kişiler arası ilişkilerin tamirini
imkansız kılacak düzeylere gelmesine sebep olabilecektir. Bu durum da kimsenin
istediği bir sonuç değildir.
1995 doğumlu ve
sonrasında gelenlerin Z Kuşağına dahil edildiği düşünüldüğünde, günümüzde, bu
kuşağa dahil olanların üniversite mezunu olanlar dahil bütün okul kademelerinde
olduklarını bilmemiz gerekir. Bu kuşağın iyi yetişmesi, asrın gereklerine uygun
bilgilerle donatılması, teknolojinin avantajlarını kullanarak bilgiye hızlı
ulaşmayı hedeflemesi, dünyadaki gelişmelerden zamanında haberdar olması,
bilginin peşinden koşması ve bu bilgiyi üretime dönüştürebilmesi sadece
kişilerin, ailelerin isteği değil, bunun bir devlet politikası haline
getirilmesi gerekir. Değilse okulda, ailede, sokakta çatışma halinde olanların
kendilerini idealize ettiğimiz geleceğe hazırlanmaları zor olur.
Bu nesille ilgili
düşüncelerimizi hızlıca gözden geçirmemiz gerekir. Bu nesle uzak değiliz, onlar
da bize uzak değil. Bunlar, her an yan yana durduğumuz çocuklarımız,
torunlarımız, yeğenlerimiz, komşu çocuklarımız, yürürken karşılaştıklarımız
yahut öğrencilerimizdir. Biyolojik olarak bir farklılıkları yoktur. Farkları,
bizim yetişme, düşünme ve sahip olduğumuz alışkanlıklardan farklı
alışkanlıklara sahip olmalarıdır.
Büyükleri olarak bu nesille,
anne baba rolümüzü de unutmadan, arkadaş olup birlikte geçinmekten başka
çaremiz yoktur. Emir verip buyurgan bir tavırla istediklerimizin
gerçekleşmesini sağlayamayız. Hak ve hakikati bu şekilde onlara kabul
ettiremeyiz. Bu sevimli neslin dilini yakalayıp onlarla sağlam bir irtibat
kurabiliriz. İşte o zaman sezgileri güçlü, girişken, parlak bir zekaya sahip,
aynı anda birden fazla işi yapabilen bu nesille gücümüze takviye edebiliriz. Bizim
onlardan öğreneceklerimizin az olmadığını bilmemiz gerekir. Aileyle aidiyet
duygusunu bu şekilde güçlü kurabiliriz.
Bir mütefekkirin, “Bozulma
büyüklerden başlar, silsile yoluyla küçüklere sirayet eder, sözünü de unutmadan
ama Hz. Ali’ye atfedilen: ”Çocuklarınızı kendinize benzetmeye kalkmayın, onları
dönemin şartlarına göre yetiştirin.” ifadesini unutmayalım. Mutaharri’nin :
”Çocuklarınızı eğitirken baskı altına almaya çalışmayın. Fırsatını
bulduklarında bir tesbihin taneleri gibi dağılırlar.” sözünü de yabana atmayalım.