Aklımda mazlum, çaresiz, sahipsiz, ümmetin ve dünyanın
gözleri önünde eriyip giden, Allah için kurtaracak kimse yok mu feryadı
karşılıksız kalan Yemen vardı. Yemen için gözyaşı dökecek, açlıktan ölme
pahasına zillete direnen bu yiğit halkı selamlayacaktım. Velilerin serdarı
Uveys el-Karani’nin, İslam’ın ilk şehitleri olan Yasir ve Sümeyye’nin, Ammar’ın
ruhaniyetlerine seslenip ülkelerine, vatanlarına sahip çıkamadığımız için özür
dileyecektim. Ve ümmeti Yemen vahşetinin arkasındaki asıl suçluya, büyük şeytan
Amerika’ya ve onun şerefsiz uşağı Suudiye, Yemenli milyonlarca çocuk ve kadını
açlığa mahkûm ederken, İslam’ın şehirlerini füzelerle yerle bir ederken ümmetin
zenginliğini sınırsız bir şekilde emperyalizme peşkeş çeken bu hain hanedana
karşı daha gür sesli olmaya çağıracaktım.
Ama Gaziantep Üniversitesinde okuyan kızımın telefonu konumu
değiştirdi. Onun kaldığı öğrenci evinin bulunduğu muhitte bir çete türemişti.
Bu çete insanların önünü kesiyor, cep telefonlarını ve varsa diğer değerli
eşyalarını zorla gasp ediyordu. Bu konuda polise sayısız şikâyet gitmişti. Ama
çete işini yapmayı sürdürüyordu.
Kızım geçen cumartesi sabah saatlerinde telefonu açtığı
zaman sesi çok üzgündü. Bana bahsettiği çetenin dün akşam saatlerinde
Üniversitelerinde hazırlık sınıfında okuyan Suriyeli on dokuz yaşındaki bir
kızın önünü kesip telefonunu zorla almak istediğini, kız vermeyince de onu ve
yanında bulunan on altı yaşındaki bir erkek yakınını bıçakladığını söyledi.
Adının Gina Ebu Salih olduğunu sonradan öğrendiğim Suriyeli kız ne yazık ki
kurtarılamadı. Yanındaki çocuk yaşlarındaki Ahmet Gazi ise komada…
Bu kahredici olay çoğu medya organında ya çıkmadı ya da
sıradan bir suç gibi gazetelerin arka sayfalarında kendine ancak yer bulabildi.
Düşünün öldürülen Türkiyeli olsaydı ve öldüren de Suriyeli olsaydı ülkeyi nasıl
da ayağa kaldırırlardı. Savaştan kaçıp ülkemize sığınmış mazlum Suriye halkını
nasıl da toptan mahkûm ederlerdi. Suriyelilere yönelik nasıl iğrenç bir linç
kampanyası başlatılır, kirli algı operasyonlarıyla bu mustazaf halk kitlelerin
gözünde ötekileştirilmeye çalışılırdı. Ülkemize sığınan Suriyelilerdeki suç
oranının yüzde iki olduğunu bildikleri halde…
Evet, yanlış duymadınız, Türkiye’ye sığınan mazlum Suriye
halkından şimdiye kadar her yüz kişiden sadece iki kişi suça bulaşmış durumda.
Hâlbuki bu oran bizde yüzde onları geçiyor.
Toptan mahkûm etme olayı ne yazık ki İslami kültürden uzak
olmamızın, cahiliye ürünü olan ve İslam’ın mahkûm ettiği kavmiyetçilikten,
milliyetçilikten yakamızı kurtaramamamızın bir sonucu. Çoğumuzda bu hastalık
var. Gizli bir mikrop gibi bünyemizi sarmış. Kavmiyetçilik yapan bizden
değildir diyen bir peygamberin ümmeti olmakla övündüğümüz halde bu
milliyetçilik, kavmiyetçilik hastalığıyla mustaribiz.
Suriyelilerin içinde kötü insanlar olabilir. Hangi milletin
içinde kötü insanlar yoktur. Her millette iyiler de vardır, kötüler de…
Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Farsların içinde kötüler yok mu? Toplumu kasıp
kavuran bunca uyuşturucu taciri, katil, hırsız, ayyaş, kumarbaz, gaspçı, hepsi
Suriyeli mi?
Düşünün Allah korusun bir gün ülkemizde savaş patlak verse
ve ölümden kurtulmak isteyen sivil insanlarımız, kadın ve çocuklarımız aynı
dinden olan komşu bir ülkeye sığınsa, bu sivil insanların içinde bulunmaları
muhtemel olan bir avuç kötü insanı bahane eden komşu ülke yönetimi ve halkı
bizi toptan mahkûm edip istenmeyen insanlar ilan etseler ne yaparız? O anki
üzüntümüzü, hayal kırıklığımızı, çaresizliğimizi, hatta öfkemizi kim tarif
edebilir?
Mazlum Suriye halkı yüce Allah’ın bizlere bir emaneti, bir
imtihanıdır. Ülkelerinde barış sağlanıp ülkelerine dönünceye kadar bu halka
Ensar olmak her Müslüman’ın vazifesidir.