Bildiğiniz gibi kitap
fuarları mevsimi başladı. Önümüzdeki cumartesi inşallah Batman’ımız üçüncü
kitap fuarına merhaba diyecek. Okumayı unutan genç nesli tekrar okumayla,
kitapla buluşturmak için fuarlar iyi bir fırsat.
Okumayan, okumayla barışık
olmayan, kitapla dost olmayan bir neslin, bir gençliğin bu ülkeye vereceği
hiçbir şeyi olamaz. Okumayan bir gençlik kendini değiştiremez, geliştiremez,
özüne dönemez. Bu anlamda kendine hayrı olmayan bir gençlikten ülkesi ve halkı
için hayır beklemek nasıl gerçekçi olabilir?
Okumak özgürleştirir!
Okumak kişiyi gafletten uyandırır! Okumak kişinin bilgi ve bilinçle donanıp
tuzak ve aldatmacalara karşı teyakkuzda olmasını sağlar.
Okuyan kişi her süslü söze
kanmaz, dost geçinen her kola atılmaz, her türkünün önünde oynamaz. Sahte
gülücüklerin arkasındaki sırıtışı, düşman bakışı görür. Kirli bilgi
bombardımanı altında kurtarıcı diye dayatılan cellatları tanır, onlara âşık
olmaz, peşlerinden sürüklenip hayatını ucuz idealler için harcamaz. Dostunu
düşmanını bilecek ferasete sahip olur. Geleceğini tayin etme hakkını elinde
bulundurur.
Ama nasıl bir okuma? Her
okuma insanı özgürleştirmez, bilinç sahibi yapmaz, gafletten uyandırmaz. Öyle
bir okuma olmalı ki özgürleştirsin, bilinç sahibi yapsın, kula kulluktan
kurtarsın, dostu düşmanı tanıtsın, bilgece değerlere, ahlaki erdemlere
ulaştırsın. Öyle bir okuma olmalı ki kişi her tür bağdan, sahte ilahlara
esaretten kurtulsun, özü gür olsun, özgür olsun.
Evet, gençliğimiz okumalı,
kitaplarla haşir neşir olmalı. Ama her tür kitapla değil. Gençlerimizi dost
kitaplarla tanıştırmalıyız. Kitap konusunda seçici olmasını sağlamalıyız.
Kendisini de, mazlum halkını da, ümmetini de özgürlüğe, kurtuluşa, kalkınmaya,
uygarlığa, ahlak ve erdeme kavuşturacak kitaplara yönlendirmeliyiz. Yoksa
okuyacağı yanlış kitaplar içine gömüldüğü karanlık dünyasını daha da
karartacak, esaretini katmerleştirecek, düşmanının elinde zavallı bir kuklaya
çevirecek.
Evet, okumuyoruz, kitapla
dost değiliz. Okuyan küçük bir kısmımız da yanlış okuyoruz, zihnimizi yanlış
bir okumanın, düşman kitapların esaretine mahkûm ediyoruz. Sapkınlığı, ahlaki
yozlaşmayı, sömürgeci kültür akımlarını, ırkçılığı, faşizmi, ateizmi, deizmi,
fuhşu, sömürüyü, egoizmi bu kitapların vasıtasıyla gençliğimize kurtarıcı
değerler olarak sunuyoruz. Bu sapkın fikirlerin bedava misyonerliğini
üstleniyoruz.
Sonra da oturup ağlıyoruz.
Nedir bu halimiz diye? Neden bu sömürüden, zulümlerden, dağılmışlıktan,
mazlumiyetten, perişanlıktan, yoksulluktan kurtulamıyoruz diye?
Perişanız! Gözlerimiz ve
gönüllerimiz kan ağlıyor! Emperyalistlere, emperyalist emellere kolay lokma
olmaktan kurtulamıyoruz. Kuzu postuna bürünmüş her kurdun iştahını kabartacak
kadar saf davranıyoruz. Kolay yönlendirilebilen, kolay tuzağa düşebilen,
kurtarıcı rolüne bürünen her güce, yapıya, örgüte, devlete varlığını ve kanını
düşüncesizce sunabilen yığınlar haline gelebiliyoruz.
Ağlayan hep biziz; zenginlikleri
yağmalanan, ülkeleri talan edilen, kadın ve çocukları katledilen, şehirleri
harabeye dönen, birbirlerinin boğazına sarılıp cellatları hesabına
savaştırılan, kaderleri satılmış örgütlere, devletlere emanet edilen yine
biziz…
Kitaba, okumaya dönmenin
zamanı geldi artık. Okumalıyız! Okumalıyız ki kendimize gelelim, özümüze
dönelim, birliğimizi sağlayalım, tuzaklara karşı uyanık olalım, biz olalım,
bizden olanları tanıyalım, kahraman ile haini bir birinden ayırt edebilelim.
Kitaba dönelim: kitapların
anası olan kitabın gölgesine sığınalım. Okuyalım! Okusaydık bu halde olur
muyduk hiç?