44

Çobanlık yapan birine misafir olan birisi, hasbelkader çobanın yanında misafirken vefat eder. O günün şartlarında iletişim araçları bu gün gibi gelişmediğinden, misafirin nereli olduğu ortaya çıkarılamaz ve akrabalarına da ulaşılmaz. Çoban, birkaç kişinin yardımı ile onu yıkar, kefenler, namazını kıldırır ve gömer.

Misafir olarak ölen kişinin sonradan ortaya çıkan akrabalarından biri onu rüyada cennette görür. Adam: “Ben çobanın bir sözü vesilesiyle cennete girdim” der. Çobana sorulduğunda: “Onu gömerken Allah’ım şu ana kadar her bana gelip Allah’ın misafiriyim diyen kişiyi ağırladım ve gücüm nispetince senin için ikram ettim. Bu gün ben de bir misafirimi sana gönderiyorum. Sen de ona ikram et dedim” diye cevap verir.

  Çoban gibi toplum olarak misafirperveriz. Evimize gelen bir misafiri güzel yüzle karşılar, en güzel köşeye oturtur ve gücümüz nispetince kendisine ikramların en güzelini yaparız. Sonra da en güzel şekilde uğurlarız. Bu aynı zamanda dinimizin de bize bir tavsiyesi ve gereğidir. 

Resûlullah (s.a.s.): “…Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi misafirine ikram etsin…”  buyurmuştur.

Müminlerin imanca en olgunu, ahlakça en güzel olanıdır. Herkesin rahatça yanına girebildiği ve ziyaret edebildiği kimsedir. Geleni gideni çok olan, evi hiçbir zaman misafirden boş kalmayandır.

Hz. Peygamber (s.a.v): “Misafir girmeyen eve, melekler de girmez.” İmkânı bulunduğu halde, misafir ağırlamak istemeyenleri: “Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur” buyurmuştur. Gelen misafirle hareket edilmesi, kapıya kadar uğurlanması tavsiyesinde bulunmuştur.

Misafir ağırlamak ve onu memnun etmek, bir incelik, hatta bir sanattır. Gönül insanı olmayanlar, bu sanatın inceliğini kavrayamaz. Kur’an ahlakını benimsemiş bir mümin için misafir ağırlamak değerli bir ibadet ve güzel ahlakın ortaya konulabileceği bir vesiledir. Bu nedenle müminler, iman etmeyen insanların aksine misafiri güzellikle karşılar ve uğurlar. Misafirin olabilecek tüm ihtiyaçlarını, özenle düşünür, onun söylemesine ve hissettirmesine gerek kalmadan karşılar.

Dinimizde ve örfümüzde yaygın olan anlayışa göre misafirlik süresi üç gündür. Üç günden sonra artık ya misafirlik bitmiş ya da ev sahibi hükmüne geçilmiştir. Buradan misafirlik süresini uzatarak ev sahibine zarar vermeme çıkarılabileceği gibi artık misafir hükmünden çıkıp ev sahibi olma ve misafir ağırlama da çıkarılabilir.

Gariptir ki kimisi her daim kendini misafir hükmünde görür. Üç gün değil otuz yıl geçmesine rağmen bu düşüncesinden kurtulmaz. Her daim birilerinin kendisini ağırlamasını, ikram etmesini ve ilgilenmesini bekler. Bir ağırlama, ikram ve ilgilenme görmeyince darılır. 

İslam davasındaki ev sahipliği ve misafirlik anlayışı normal hayattakinden farklı değildir. İslam davasının ev sahibi normal şartlarda Allah, melekler ve Resûlullah (s.a.s.) ile beraber tüm müminlerdir. Her mümin kendini ev sahibi olarak görüp normal hayattaki evini koruduğu gibi korumalı, muhafaza etmeli, eksikliklerini gidermelidir. Kendini asıl evinde misafir gibi görmemelidir.

Kendini asıl evinde misafir gördükçe Müslüman, birileriyle ilgilenip ağırlayacağına, İslam’ın güzelliklerini kendilerine ikram edip onları güzel bir şekilde memnun edeceğine, sürekli birilerinden ilgi, sevgi, ikram ve ağırlama bekler. Birilerinin kendisini sormasını ve ziyaret etmesini ister. Gerekli ilgi, sevgi, ikram ve ağırlamayı görmeyince, birileri ziyaret etmeyince şikâyet eder ve darılır. Hâlbuki kendimizi ev sahibi gördüğümüz andan itibaren evi sahiplenir ve şikâyetten vazgeçeriz. İlgilenmeye, ağırlamaya ve İslam’ın güzelliklerini ikram etmeye başlarız.

Allah bizi kendilerini her daim İslam davasının sahibi gören ve bu bilinçle hareket eden kullarından eylesin. Âmin.

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *