Türkiye’nin yeni Yüzyılı nasıl olur,
nasıl şekillenecek? tartışması Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 28 Ekim’de
yaptığı konuşmayla gündemin ana konusu oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin yeni
Yüzyılını; kalkınmanın, huzurun, barışın, haklının, bilimin, dijitalin,
şefkatin, iletişimin, gücün, istikrarın, değerlerin, verimliliğin,
sürdürülebilirliğin yüzyılı olarak açıkladı. Umarız ve dileriz ki öyle olsun!
Sayın Erdoğan konuşmasında “Cumhuriyetin
99’uncu yıl dönümü gururu”ndan söz ederken Cumhuriyetin ilk yüzyılına, Anadolu
topraklarındaki 900 yıllık varlığımıza kast edenlere karşı başlatılan bir nevi
“direniş”le giriş yapıldığına işaret etti. Erdoğan, “Osmanlı devletiyle
birlikte milletimizi de topyekûn tarihe gömmek isteyenler, bu defa,
Çanakkale'de veya Kut'ül Amare'de olduğu gibi doğrudan karşımıza çıkmadılar.
Bunun yerine en elverişli gördükleri aracı kullanarak Anadolu'yu işgale
yeltendiler" diye konuştu.
İşgale karşı durmayı değerlendirmek ayrı
bir konu, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte yaşananları değerlendirmek apayrı
bir konu olsa gerek. Çünkü işgale karşı verilen savaşın ceremesini çeken bütün
bir halkın, cumhuriyetin ilanıyla bütün ‘oklar’ın hedefi haline geldiğini
unutmamak lazım. Tarih sayfaları karıştırıldığında öyle övülecek bir
‘demokratik’ ‘özgürlük’ fasılasının yaşandığını söylemek mümkün değildir.
Hilafetin kaldırılması, yanlış siyasi
kararlar ve kalkışmalar neticesinde halkı canından eden kıtlık ve yoksulluk,
Takrir-i Sükûnla estirilen zulüm, darağaçları, suikastlar, zindanlar, çok
partili sisteme karşı ceberutça müdahaleler ve daha neler neler… Hangi birini
öveceksiniz, Allah aşkına?!
Şu bir gerçek ki cumhuriyetin ilk 99’uncu
yılın başlangıcının hafızalarda canlandırdığı olaylar öyle yenilir yutulur
olaylar değildir. Dolayısıyla burada övülecek ve örnek alınacak bir durum
olmadığı gibi onu esas alarak varılacak bir çözüm de yoktur. Onun için bu
temeller üzerine bina edilecek bir geleceğin hayrı olmayacaktır, diyorum.
Osmanlı İmparatorluğunun 1299 – 1923
yılları arasındaki kocaman 624 yıllık tecrübesinin rafa kaldırıldığı, halkın
bütün değerlerine adeta savaş açıldığı bir dönemin başlangıcından söz ediyoruz.
Bunu olumlamak mümkün mü?
Büyük Britanya gazetesi The Times 12
Nisan 1928’deki baskısında; “Beş yıl önce İslam’ın gurur verici ama dert dolu
liderliğinden vaz geçmeye karar veren Türk Devleti, takip eden devrimlerle
İslam dininden kopmasını tamamladı…” satırlarına yer veriyordu. Cumhuriyet
kurulduktan sonra beş yıl içerisinde Batılılaşma sürecinin tamamlandığının
açıklaması bu satırlar.
Yeni yönetim sisteminin kurulduğu günden
yani 1923’ten ta 2000’li yıllara kadar ve sonrasında da ara ara halkın huzur ve
selametiyle ilgili endişelerin bittiğini iddia etmek mümkün mü?
Bu sistem içerisinde 99 yıldır bir
başörtüsü konusu gibi dini bir vecibeyi dahi hala çözmüş değiliz.
Binlerce yıllık kültür külliyatımızın alfabesinin
bir çırpıda rafa kaldırılmasına tepki gösteren bir münadiye reva görülenleri
duyunca, önümüzdeki yeni Yüzyıl vizyonuyla ilgili endişelenmemek elde değil!
0 yorum