Merkez bankası başkanının
yaptığı açıklama ile başladı tartışmalar.
Bir sanayicinin toplantı
sırasında "Sayın başkan yüzde 14 faizle bankaları fonluyorsunuz, yüzde
40'la kredi veriyorlar" şeklindeki sorusuna Kavcıoğlu'nun cevabı gerçekten
ilginçti: "Alma abi, alma. 6 ayda ticari kredi miktarı 4 kat artmış. Bu
hesabı iyi yapmamız lazım. 6 ayda 1 trilyon ticari kredi kullandırılmış. Bu bir
tarihi rekor. Bu salonda hiç kimse çıkıp kredi bulamıyorum diyemez. Hep beraber
bu mücadeleyi vermemiz lazım. Krediyi çekip döviz alırsanız, araba alırsanız
nasıl enflasyonla mücadele edeceğiz? Kredileri bu yüzden durdurduk."
Burada da durmadı Merkez
Bankası başkanı ve şunları ekledi: “Bunların hepsinin listesi var bende. Bire
bir hepinizle paylaşabilirim. Sanayi Odası üyeleri de var. İTO'nun üyeleri de
var. ATO'nun üyeleri de var, ASO'nun üyeleri de var. Türkiye'nin bütün odaları
var.”
Evet, ülkede bir kısmı kurdan
bir kısmı ise spekülatörlerden kaynaklı ciddi bir ekonomik kriz var. Ama açıklamalardan
anlaşıldığı kadarıyla mevcut yaşanan kriz birileri için fırsata dönüşmüş ve
bundan büyük paralar kazanmışlar.
Ekonomistler konuyu şöyle
izah ediyor:
“Türkiye’de son altı ayda
şirketler ve şahıslar 50 milyar dolar değerinde döviz aldı. Bankalarda 240
milyar dolarlık döviz var. Bunun 148 milyar doları ‘paradan para kazanmak’ için
stoklanmış durumda. Türkiye’yi faiz-kur-enflasyon sarmalına hapseden bu sistem,
birilerini zengin ederken toplumun büyük kısmında yaşam standardını “açlık
sınırının çok altına” çekmiş durumda.”
Peki kriz rantiyacileri bu
işi nasıl yaptı?
“Ticari amaçlı” kredi alıp
bununla “Döviz stoklayarak” dolar ve avroya olan talebi artıran rantiyaciler,
TL’yi zayıf düşürüp piyasanın dengesini bozdu. Doların yükselmesine neden olan
dolar stokçuları, petrolün de yükselmesini bahane eden fırsatçıların A’dan Z’ye
her şeye daha fazla zam yapmasına imkan verdiler. Stokçular piyasadan dolar
çektikçe kurlar yükseldi, kurlar yükseldikçe; gıda, enerji ve ulaşım başta
olmak üzere iğneden ipliğe gelen zamlar enflasyonu tetikledi.”
Kriz fırsatçılarının hiçbir
insani ve ahlaki değere sahip olmadıkları, sadece kazançlarının artmasına
odaklandıkları bilinen bir şey. Yani onlar yapmaları gereken şeyi yapıyorlar.
Sorun yapması gerekeni
yapmayanlarda…
Merkez Bankası başkanı
verilen kredinin “ticari kredi” olduğunu belirtiyor, kimin kredi çekip döviz
aldığına dair ellerinde listelerin bulunduğunu söylüyor; ama memleketi yangın
yerine çeviren bu gözü doymaz aşağılık yaratıklara karşı hukuki yollara
başvuracağına bakın ne diyor: “Başkanımdan da rica ediyorum, lütfen açıklayın.
Bu dövizleri bozsunlar. Bir kısmını da bozsalar bugün döviz başka bir yere
gelir.”
Vergilerin gecikmesi
durumunda hiçbir insani mazerete bakmadan vatandaşın canına okuyan devlet,
neden bu rantiyeci taifeye karşı “lütfen”li, “rica ediyorum”lu bir dil
kullanıyor?
Büyüme rakamları artıyormuş,
ihracat rekorları kırılıyormuş, tüm dünyanın gözü buradaymış, sanayiciyi
küstürmemek gerekiyormuş…
Memleketin hekimlerini
hastaneye, mühendislerini teknolojiye, vatandaşı hayata küstürdükten sonra
küstürmediğin sanayici ile nereye kadar gidebileceksin?
Yoksa müdahale etmeme sebebi
sanayicilerin “size yakın” olmaları mı?
Kredi çekip döviz alımında
da, fiyatları anormal derecede yükseltip astronomik kârlar elde edenler
içerisinde de kabine üyelerinin, üst düzey bürokratların yakınları olduğu için
mi tüm tehditlere rağmen bir müdahale olmuyor?
Eskiler “Et kokarsa tuz
basılır, peki ya tuz kokarsa…?” diye sormuşlar.
Maalesef durum bu…
0 yorum