0

Değerli okurlar, bildiğiniz gibi 7-8 Mart’ta Diyarbakır’da, cumhuriyet tarihinde ilk defa, 3500 STK’nın 600 delegeyle temsil edildiği “İslami Çözüm Çalıştayı” adıyla iki günlük bir çalışma yapıldı. Özelde bölgemizi, genelde bütün Türkiye’yi  hatta dünyayı ilgilendiren bu çalıştay, haber olarak çeşitli gazete veya sanal haber sitelerine yansıdı. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki, her hafta onlarcasının makalelerini taradığımız ne merkez medyadan ne okyanus medyasından ne de havuz medyasından birileri bu konuyu köşesine taşıma gereği duymadı. Tabi ki, merkez medyadan yahut okyanus medyasından bir beklentimiz yoktu; ama İslami duyarlılığı öne çıkardıkları bilinen ve Türkiye dışındaki en ücra yerlerde bulunan Müslümanların hallerini aktarmada mahir davranan zatlardan(!) bu tarihi çalıştayı görmelerini beklemek her halde bizim de hakkımızdı. Demek ki, bu önemli olay, onlar için bir köşe yazısı kadar değer taşımıyormuş ve yine demek ki, bundan sonra, bu zatların konuşma yapmak için gelecekleri  ışıklı salonlarda onlara “İslami Çözüm Çalıştayını niye görmediniz, yoksa çözüm sürecine Müslümanların dahil olmasını istemiyor musunuz? diye sorduktan sonra topluca salonu terk etmek olacaktır.

Değerli okurlar, şimdi sözü, bu önemli olayı köşesine taşıyan ve aklını, yeteneğini kiraya vermeyen bazı köşe yazarlarına verelim. Bakalım onlar İslami Çözüm Kurultayını nasıl görmüşler.

 

ABDULKADİR TURAN,

“Bu Olgunluk Çözümün ta Kendisidir”

  İsimli yazısında, bu çalıştayın Müslümanlar için bir dönüm noktası olacağını yazmış. Yazar, bu kadar farklı kesimin bir araya gelmesinin, bu kesimlerin düşüncelerini iki gün boyunca sorunsuz bir şekilde dile getirmelerinin,  sorunun çözümü yönünde güçlü bir sonuç bildirgesinin hazırlanabilmesinin önemli olduğunu ve ortadaki sorunu cesurca çözme talebinin özgüvenine sahip insanların birlikte hareket etmesinin önemine değinmiş. Yazar ayrıca, özellikle ilk günün akşamında sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin görüşlerini özgürce ifade ettikleri oturumun, gerçek anlamda bir toplum konseyi olduğunu,  orada en aykırı görüşlerin bile hürmetle dinlendiğini, en zıt seslerin bile kesilmediğini yazmış.

 Yazar, bugüne kadar belki hiçbir siyasi konferansa katılmayan tarikatların dahi, çalıştaya temsilcilerini gönderdiğini, selamlama konuşması yaptıklarını ve o nur yüzlü insanların memnuniyet ifadelerinin ve dualarının büyük bir gelecek için başlı başına bir umut olacağını yazmış. Yazar, medyanın bu önemli olayı niçin görmek istemediğini ise şöyle açıklamış:

 “Medya bu çalıştayı görmedi çünkü medyayı kontrol eden güçler, İslamî kesimleri Kürt sorununun dışında tutmak istiyor. Hâlâ onların zihin dünyasında İslamî kesimler, muhalefet olacak güç bile değil, “siyaset dışı” unsurdur.

İslamî kesimlerin siyasi alana el atması onları endişelendiriyor, ürkütüyor; onlar açısından bir kural ihlali, bir tür isyan gibi görülüyor. Siyaseti, halkı diledikleri gibi yönlendirmek, idareyi diledikleri gibi paylaşmak için kendileri ile bağlı oldukları dış güçler arasında bir oyun olarak görüyorlar. İslamî kesimin bu oyunu bozma ihtimalinden rahatsız oluyorlar.

Bugünden sonra o rahatsızlığa katlanmak durumundalar, bunun başka yolu yok. Kürt halkının tamamına yakını Müslümandır. Bu halkın sorunlarını konuşmak en çok İslamî kesimlere düşer.

Bu halk gibi inanmayanları, bu halk gibi yaşamayanları “Kürt halkının temsilcisi yapma” girişimi eninde sonunda duracak; bu halk özüne dönecektir.

İslamî kesimler, meselenin içinde yer aldıkça halk, Kürtlükten söz eder görünüp gerçekte sosyalist talepleri dile getirenlerin hedeflerini de anlayacak ve onlardan yüz çevirecektir…”

  Kenar yazısı:

İslamî kesimlerin siyasi alana el atması onları endişelendiriyor, ürkütüyor; onlar açısından bir kural ihlali, bir tür isyan gibi görülüyor. Siyaseti, halkı diledikleri gibi yönlendirmek, idareyi diledikleri gibi paylaşmak için kendileri ile bağlı oldukları dış güçler arasında bir oyun olarak görüyorlar. İslamî kesimin bu oyunu bozma ihtimalinden rahatsız oluyorlar.

 

ORHAN MİROĞLU,

Kürt sorununa İslami Çözüm Çalıştayı”

İsimli yazısında, geçen hafta sonu Diyarbakır’da yapılan ve  Anadolu Platformu,  Mustazaf-Der ve Hüda-Par çevreleri dahil, üç binin üzerinde sivil toplum örgütünün desteklediği  çalıştayı ve  sonuç bildirisinin aklın yolunun bir olduğunu madde madde ortaya koyduğunu yazmış. Yazar, bölgede 6-8 Ekim olaylarının yarattığı korku ve endişelerin  devam ettiğini ama çaresizliğin de söz konusu  olmadığını çünkü orada hep beraber ve kardeşçe yaşanması gerektiğini, inançların ve siyasi görüşlerin buna hiçbir şekilde engel olmaması gerektiğini söylemiş. Yazar, çalıştaya katılanların, Kürtler’in iç barışının korunması ve sorunların diyalog yoluyla çözülmesini talep eden, umut verici konuşmalar yaptıklarını, Ortadoğu’daki olumsuz  ve imajı bozuk birçok örgüt ve oluşuma karşın Diyarbakır’daki bu çalıştayın gurur verici bir durum olduğunu yazmış:

 “İşte bu ortamda Kürt meselesine İslami çözüm çalıştayı toplamak ve sorunları tartışmak son derece önemlidir. Çalıştay sonrasında yayınlanan bildiride geçmişle yüzleşme, koruculuk sisteminin kaldırılması, yeni ve eşitlik temelinde bir anayasa, demokratik hak ve taleplerin herhangi bir pazarlığa mahal vermeden karşılanması, çözüm sürecinde kimsenin kendisini sürecin dışında tutulan bir grup olarak hissetmemesi ve en önemlisi de Kürtler’in iç barışının korunması yolunda ortaya konulan fikirlerin çoğu, seküler veya muhafazakar-demokrat hiç fark etmez, Kürt hareketlerinin de katılacağı ve destekleyeceği fikirlerdi.

Ortak noktalarımız ve taleplerimiz o kadar çok ve birbirine de o kadar benziyor ki ve bu öyle bir zenginlik ki, sanırım birileri de sürekli olarak bu ortaklığa ve zenginliğe ateş edip durmakta..

Dolayısıyla bu türden çalıştayların sürekliliğini sağlamak son derece faydalı ve gerekli, devamı olsun İnşallah..”

 

NECİP CENGİL,

“BARIŞA KATKI ÇALIŞTAYI”

İsimli yazısında, Diyarbakır’da 7-8 Mart tarihlerinde, Kürt Meselesi için İslami Çözüm Çalıştayı düzenlendiğini ve bu çalıştaya davetli olduğundan, çalıştayı yakından takip edebilme imkanı yakaladığını yazmış. Yazar,  çalıştayda,  üç ana başlıkta üç ayrı panel düzenlendiğini, ayrıca yaklaşık dört saat süren takribi 70 delegenin katıldığı bir interaktif görüşme yapıldığını yazmış. Yazar, toplantının isminin, her ne kadar “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı” olsa da “Barışa Katkı Çalıştayı” ismini yazısı için tercih ettiğini, zira oradaki ana çabanın, toplumsal ve devlet toplum açısından barışa katkıda bulunmaya yönelik olduğunu yazmış.

Panellerde ve interktif görüşmelerde, ayrıca aralardaki ayaküstü konuşmalarda, bu çalıştayın, özlenen barışa ne oranda katkıda bulunacağının, bulunması gerektiğinin konuşulduğunu, konuşmacılardan kiminin, kendisi için seçilen başlığa dikkat etmeden sunumunu yapmış olsa da, ana tema “barışın mümkünlüğü ve gerekliliği” üzerine olduğunu söylemiş.

Yazar, barış deyince üç başlık üzerinde durulduğunu, birincisinin, İslami hassasiyeti olan sivil örgütler arası bir barış ve kardeşlik atmosferinin oluşması, bir barış dilinin geliştirilmesini,  grupların kendilerini dayatmamaları, geçmiş acılar üzerinden yürümemelerinin dile getirildiğini, ikinci olarak; İslami hassasiyeti olanlarla bölgedeki diğer farklı unsurların, başta PKK ve siyasi uzantıları olmak üzere, bu kesimlerle birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesi ve buna yönelik bir barış dilinin oluşturulmasının anlatıldığını, üçüncü olarak da; devlet/hükümet ve bölge insanı, bölgedeki yapılar arasında bir barış dilinin oluşması, bunun için de geçmiş acıların üzerinden yürünmemesi, geçmiş olumsuzluklardan sadece derslerin çıkarılması üzerinde durulduğunu yazmış.

Yazar, bazı kesimlerin bu çalışmaya kuşkulu yaklaştığını ama sonuçlarına bakıldığında bu düşüncenin yersiz olduğunu da söylemiş:

 

“Kimi rijit ve sivri dil çıkışları da olmadı değil ama bunların da bana göre, toplantıya farklı bir katkısı oldu. Çünkü konuşulmayıp içte bırakılsaydı, o zihni şişkinlik ilerisi için daha olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Bazı kesimler, özellikle bölgede sadece bir yapının (HÜDAPAR ve çevresinin), kendisini dayatmasına yol açacağını düşündükleri için pasif kaldıkları, yeterince katkı vermediklerini gözlemledim.  Oluşturacakları yeni kardeşlik diliyle, yapacakları muhasebeyle bu istifhamları gidermeleri kendi ellerinde… Zannımca yapılan çalıştayın güzel bir barışı beslemesi için atılması gereken önemli adımlardan biridir bu…

Çalıştaya yönelik bir tepki gözlemlemedim. En azından PKK ve siyasi çevresinden, yüksek sesle dile getirilecek, bu da nereden çıktı tarzı bir yaklaşım olur mu diye düşünmüştüm.  Böyle tepkilerin olmaması, barışı her kesimin ne kadar istediğini göstermesi açısından önemli… HDP milletvekili Altan TAN, genel anlamda bu tür çalışmaları olumlu karşıladığını bir TV programında ifade etti.”  

 

Kenar yazısı:

Çalıştaya yönelik bir tepki gözlemlemedim. En azından PKK ve siyasi çevresinden, yüksek sesle dile getirilecek, bu da nereden çıktı tarzı bir yaklaşım olur mu diye düşünmüştüm.  Böyle tepkilerin olmaması, barışı her kesimin ne kadar istediğini göstermesi açısından önemli… HDP milletvekili Altan TAN, genel anlamda bu tür çalışmaları olumlu karşıladığını bir TV programında ifade etti.  

 

RAMAZAN KAYAN,      

“İSLAMİ ÇÖZÜM ÇALIŞTAYI”

İsimli yazısında, geçen hafta sonunda Diyarbakır’da “Anadolu Platformu”nun da aktif görev yaptığı bir çalıştay yapıldığını, kendisinin de çalıştayda bir sunum yaptığını yazmış. Yazar, okuyucularıyla sonuç bildirisini paylaşmış.

 

 

HASAN SABAZ,

Çalıştay'ın Ardından”

İsimli yazısında, Diyarbakır’ın, 7-8 Mart tarihlerinde önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptığını, Çalıştay'ın 3500 STK'nın desteğini almasının elbette önemli olduğunu ama bundan daha önemlisinin İslami kesim içerisinde ilk kez bazı şeylerin bu kadar açık dillendirilmiş olması olduğunu yazmış. Yazar, bu çalıştayın hem de müthiş bir algı operasyonunun yürütüldüğü böyle bir dönemde yapılmasının ayrıca önemli olduğunu zira şunu kabul etmek gerekir ki, gerek Kürt ve Türk solunda, gerek Kemalistlerde, gerekse de liberallerde Kürt sorunu konuşulduğunda Pkk çizgisindeki siyasi hareketten “Kürt siyasal hareketi” diye söz edildiğini bu algı ve anlayışın herkese kabul ettirilmek istendiğini, işte böyle bir dönemde Pkk'nin silaha dayalı, baskı ve şiddete dayanan siyasetine karşı “Kürt Meselesinde İslami Çözüm”den söz etmenin başlı başına önemli bir olay olduğunu yazmış. Yazar, Çalıştayda Kürt meselesinin tarihsel bağlamından koparılmaması gerektiğinin ifade edildiği ve Kürt sorununun asıl kaynağı olan Kemalizme ve batıcı politikalara dikkat çekildiğini ve eğer Kürt halkı hesaplaşacaksa İslam ile değil,  gayri İslami sistem ve ideolojilerle hesaplaşması gerektiğini yazmış. Yazar, konuşmacılardan Doğruhaber yazarı Abdülkadir Turan’ın konuşmasının sonlarında muhataplık konusunu irdelerken takip edilen siyasetin yanlışlığından söz ettiğini ve altı çizilmesi gereken şu önemli vurguyu yaptığını da söylemiş:

“Bu siyaset, uluslararası güçlerin İslam dünyasında ulusal solu iktidar yapma girişimlerinin bir geç örneği olarak PKK ulusal solunu Kürtlerin tek temsilcisi, daha doğrusu Kürtleri uluslararası güçler denetiminde tutacak yapılanma olarak görme niyetiyle ister istemez örtüşmektedir. Bu siyaset, PKK'nin tek parti zihinsel ve pratik yapısına uyum arz ediyor.”

Yazar, çalıştaya farklı kesimden insanların katılmasının önemli olduğunu ve hazırlanan sonuç bildirisiyle  çözüme ve çözüm sürecine dahil olmak istediklerini yazmış:

“Aslında farklı siyaset ve fikir mensuplarının Çalıştay'a katılması, tehlikenin farkına varıldığını göstermesi açısından önemliydi. Özellikle bazı camiaların siyasi alanlarda görünmemeye özen gösteren yapılar olduğunu düşündüğümüzde mesele biraz daha anlaşılır.

Yani birçok kimse elini taşın altına koyması gerektiği kanaatine varmış durumda. Bu da kendilerine teslim olanların dışında kimseye hayat hakkı tanımayan Pkk örgütünün sadece HÜDA PAR camiasına zarar vermediğini, İslami kimliğe sahip her yapının baskı altında olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

Sonuç bildirgesinde yapılan vurgular da önemliydi.

Çözüm sürecine destek verildiği ancak bu konunun daha şeffaf bir şekilde yürütülmesi istendi.

Dil ve eğitim konusunda oldukça net vurgular yapıldı ve faşizmi çağrıştıran maddelerin değiştirilmesi istendi.

Sorunun çözümünde zindanlarda haksızca tutulanların ve ülkeyi terk edip gitmek zorunda kalanların da göz önüne alınması istendi.”

 

Kenar yazısı:

Bu siyaset, uluslararası güçlerin İslam dünyasında ulusal solu iktidar yapma girişimlerinin bir geç örneği olarak PKK ulusal solunu Kürtlerin tek temsilcisi, daha doğrusu Kürtleri uluslararası güçler denetiminde tutacak yapılanma olarak görme niyetiyle ister istemez örtüşmektedir. Bu siyaset, PKK'nin tek parti zihinsel ve pratik yapısına uyum arz ediyor.”

 

MEHMET EŞİN,

Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı'ndan Notlar”

İsimli yazısında, Yıllardır ümmetin emek ve enerjisini heba eden, kardeşi kardeşe kırdırtan, emperyalistlerin ümmet üzerindeki her türlü oyun ve entrikaları içerisinde barındıran çetrefilli Kürt meselesinin bir çalıştayla çözüme kavuşmasının elbette ki beklenmemesi gerektiğini, bunun  sadece Kürt meselesi açısından değil, Müslümanlar arasındaki sorun ve problemlere de derman olması bakımından da aynı olduğunu yazmış. Yazar,  bu çalıştayın bir vahdet projesi olmadığını ama vahdete giden projenin bir tohumu, nüvesi ve mukaddimesi olma potansiyelini kendisinde barındırdığını da yazmış.   

Yazar, çalıştayın gecikmiş ve ötelenmiş  olsa bile yerinde ve olması gereken bir adım olduğunu, kendi alanında bir ilk olan böyle bir çalıştayın toplanması, birbirine kırgın, dargın, yerine göre birbirine selam vermeyen Müslümanların kendi sorunlarını çözme iradesini göstermesi, bir araya gelmesi ve uyum içerisinde hareket etmelerinin başlı başına bir başarı olduğunu, tüm katılımcılarda bir heyecan, coşku, samimiyet ve güven olduğunu, katılımcılarda, sırf katılmak, davete icabet etmek, ‘maksat dostlar alış verişte görsün' mantığıyla değil; sorun ve problemleri çözme irade ve azmi olduğunu, Müslümanların kendilerine olan güvenleri tazelendiğini de ilave etmiş.

Yazar, çalıştaya dair diğer notlarında ise şunları söylemiş:

“Bu çalıştay, Diyarbakır ve sadece Kürt sorunuyla sınırlı kalmamalı, kapsam ve içerik genişletilmelidir. Farklı zaman ve mekânlarda, ümmetin diğer sorun ve problemleriyle ilgili çalıştaylar da düzenlenmeli, ama öncelikli olarak en yakınımızdaki kendi sorun ve problemlerimizi çözebilmeliyiz.

Bu çalıştaylara katılmayanların veya ziyaret edilmeyenlerin de ziyaret edilerek katılmaları sağlanmalıdır. Herkesin kendisini burada ifade edebilmesine imkân ve ortam sağlanmalıdır. Ama ortak istişare ve müşavere sonucu çıkan kararlara da herkes saygı duymalıdır.

Tüm konuşmacı ve sunumcular erkeklerden oluşmaktaydı. Kürt sorununun mağdurları hem erkek hem de kadınlardır. Kürt sorununun kadın üzerindeki mağduriyetini anlatan bayan konuşmacılar da olabilirdi.”

 

 

 

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *