481


İyi huylu, gönlü zengin, eli açık bir adam vardı. Adı Selman’dı. Bu adam işleri kötü gittiği için yoksul düşmüştü. Öyle ki çocuklarını geçindirecek imkânı bile kalmamıştı. Evine ekmek götüremiyor, eşine ve çocuklarına karşı mahcup oluyordu.

Selman kara kara düşünürken eski bir arkadaşı aklına geldi. Yıllar önce birlikte alışveriş yapmışlardı. Osman adlı bu arkadaşı gerçi çok cimri, eli kapalı biriydi ama belki eski arkadaşlığı hatırına Selman’a el uzatır, ona yardımcı olurdu.

Selman utana sıkıla Osman’ın köşküne gitti. Onun yanına vardı. Kendini tanıtarak utangaç bir sesle:

--- Kusuruma bakma, seni rahatsız ediyorum ama aklıma senden başkası da gelemdi, dedi. Yoksul düştüm. Yardıma ihtiyacım var. Lütfen bana yardım et!

Osman, Selman’ı tanımasına rağmen onu tanımazdan geldi. Yüzünü ekşiterek arkadaşını azarladı.

--- İnsanların kapısında dilenmeye utanmıyor musun? Haydi, çabuk git buradan! İşe yaramaz herif! Dilencilere kaptırmak için para kazanmıyorum ben!

Bu sözlere üzülen Selman:

--- Ben dilenci değilim, diye karşı çıktı.

Ekşi suratlı zengin, dudaklarını küçümser bir edayla bükerek homurdandı.

--- Şu utanmaza bak, bir de dilenci değilim diyor!

Selman şaşkın bir şekilde Osman’a baktı. Sonra üzgün bir sesle:

--- Şu adama bakın hele! Dedi. Ben yüzümü ekşitsem normaldir. Yoksul düştüm, çaresizim, perişanım. Ama ona ne oluyor? Allah ona her türlü nimeti vermiş. Şükredeceğine yüzünü ekşitiyor.

Selman’dan bu sözleri işiten Osman daha da kızdı. Kölesini çağırarak bağırdı.

--- Atın dışarıya bu arsız dilenciyi!

Selman derin bir acıyla eski arkadaşına bakarak şunları söyledi:

--- Allah nankörleri sevmez! Sen, sana verilen nimetin kıymetini bilmediğin için er geç senden alınacak o!

Osman kölesine çıkışarak:

--- Kovsana bu adamı dışarı! Dedi. Dili de güzel laf yapıyor. Nankörmüşüm! Ben alın terimle, çabamla bu serveti elde ettim. Kimseyle paylaşmaya da niyetim yok. Haydi defol buradan!

Selman çaresiz, perişan, utanmış bir halde oradan ayrıldı.

Selman yıllarca yoksulluk çekti. Zor zamanlar yaşadı. Ama hiçbir zaman isyan etmedi. Hep Allah’a şükretti. O günden sonra kimseden yardım istemedi. İnsanlar onun davranışlarına bakınca onu zengin sanıyorlardı. Onurlu bir Müslüman’dı çünkü o.

Selman’ın şükreder hali Allah’ın hoşuna gitti. Yıllar sonra yine kısmeti açıldı. Mal mülk sahibi oldu. Köleleri, hizmetçileri oldu. Güzel bir evde eşi ve çocuklarıyla yaşamaya başladı.

Ama asla yoksulluk günlerini unutmuyor, kapısına gelen yoksulları geri çevirmiyordu. Hep güler yüzlüydü. Muhtaç insanlara nazik davranıyor, elinden gelen yardımı esirgemiyordu.

Selman bir gün evinin bahçesinde otururken dış kapı çalındı. Sonra kapının arkasından bir ses yükseldi.

--- Allah rızası için bir sadaka!

Selman, o esnada kendisine hizmet eden kölesine bir miktar para verdi.

--- Git şu zavallı yoksulu sevindir! Dedi.

Köle avucunda para olduğu halde kapıya yöneldi. Dış kapıyı açıp dışarı çıktı. Biraz sonra perişan bir halde geri döndü. Gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamıştı. Seyrek sakalı hala gözyaşları içindeydi.

Selman şaşkınlık ve merakla sordu:

--- Ne oldu? Nedir bu halin?

Köle titrek bir sesle:

--- Hiç sorma efendim! Dedi. Dışarıdaki dilenci tanıdık biri…

--- Bir yakının mı, akraban mı?

--- Hayır…

Selman’ın merakı daha da artmıştı.

--- Peki, kim o zaman?

Köle üzüntü içinde:

--- Eski efendim! Diye konuştu. Onun yanından ayrıldığım zaman çok zengindi. Servetinin haddi hesabı yoktu. Nasıl oldu da böyle dilenecek hale geldi anlayamıyorum?

Selman, ilgiyle gözlerini dış kapıya dikti.

--- Hala kapının önünde bekliyor mu? Diye sordu.

Köle başını salladı.

--- Evet efendim! Ben onu tanıdım. O beni tanıyamadı. O kadar üzüldüm ki ona hiç bir şey demeden geri döndüm. Hala kapının önünde bekliyor.

Selman merakla başını sallayarak köleyi durdurdu.

--- Sen dur hele, gitme! Ben gidip bakayım. Belki bir yararım dokunur.

Selman yavaşça kapıya doğru yürüdü. Yarı açık kapıdan başını uzattı. Kapının dibinde çömelmiş, sabırla kendisine sadaka verecek ev sahibini bekleyen adama baktı. Perişan bir hali vardı adamın. Açlıktan yüzü sararmıştı. Saçı sakalı birbirine karışmıştı. Elbiseleri yamalı, kirliydi.

Selman dikkatlice adama baktı. Birden büyük bir heyecana kapıldı. Şaşkınlığı o kadar büyüktü ki bir müddet ne yapacağını bilemedi. Karşısında iki büklüm duran bu zavallı adam eski arkadaşı Osman’dan başkası değildi. Ekşi suratıyla, yoksulları aşağılamasıyla meşhur olmuş Osman…

Eski anıları canlandı gözünde Selman’ın… Kapısında dilenen bu adam bir zamanlar onu azarlamış, kapısından kovmuştu. Kölesine onu kapı dışarı etmesini emretmişti.

Selman duygulanmış bir sele mırıldandı:

--- Yüce Allah’ım, senin kudretin her şeye yeter! Bu adama servet vermiştin. Şehrin en zenginlerinden olmuştu. Ama şükürsüzdü. Verdiğin nimetlere karşı nankördü. Yoksulları aşağılıyor, kapısına gelen muhtaçları kovuyordu. Şimdi o yoksul düşmüş. Dilenecek hale gelmiş. Yazık, keşke verdiğin nimetin kıymetini bilseydi!

Selman, yumuşak bir sesle adama sordu:

--- Adın ne?

--- Osman…

--- Kimsen yok mu?

Osman ümitsizce mırıldandı:

--- Karım birkaç yıl önce öldü. Servetim elimden gidip yoksul düşünce çocuklarım ve akrabalarım beni terk ettiler. Yapayalnız ortalıkta kaldım. Gördüğün gibi dilenecek duruma geldim.

Selman daha fazla konuşmak istemedi. Osman, onu tanıyamamıştı. Dertlerini deşip onu üzmek istemiyordu.

Selman, kuşağının altından bir kese altın çıkarıp Osman’a uzattı.

--- Al, bu altınlar senin! Git güzel bir yıkan, yeni elbiseler giy. Sonra hayatını düzene koy. Bu altınlar uzan bir süre seni dilencilikten kurtarır.

Osman gözleri sevinçten parıldayarak altın kesesine baktı. Sonra çekine çekine uzanıp aldı. Hemen oradan uzaklaştı. Altınların geri alınmasından korkuyordu.

Selman uzun bir müddet onun arkasından baktı. Sonra:

--- Allah’ım! Dedi ağlamaklı bir sesle. Beni her zaman şükreden bir kul yap. Seni üzecek davranışlardan beni koru. Yoksullara karşı merhamet sahibi kıl! Beni bu adamın düştüğü duruma düşürme! Nankörlerden kılma!

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *