Gazeteye göndermek üzere bir yazı yazmak için bilgisayarımın başına
geçerken, hangi konuda yazacağıma ilişkin bir fikrim yoktu. Bilgisayarımı
açarken iletişim fakültelerinde radyo için söylenen “Radyo meşgul etmez
eşlik eder” sözüne binaen Batman’dan “İslam Ümmetinin
sesi” şiarıyla yayın yapan Aksa FM’i dinliyordum.
Radyodan yerel gazeteleri okuyan sunucu, “Altınlarımı çalan hırsız
serbest bırakıldı” başlığıyla Rehber Gazetesi’nden detayları şöyle
olan bir haber okudu; 25 Temmuz’da kuyumcu bir vatandaşın dükkânından 200
bin lira değerinde altın çalınmış. Kamera kaydı olmasına rağmen şüpheliler
3 ay gibi kısa bir sürede serbest bırakılmış, işyeri sahibi hırsızların bu
kadar kısa sürede serbest bırakılmaları karşısında şoke olmuş, Türkiye’de hırsızlık
suçunun bir cezasının olmadığını ileri sürmüş ve bununla beraber kendi
mağduriyetinin de giderilmediğini söylemiş. İşyeri sahibinin iddiasına göre
şüphelilerden biri suçunu itiraf da etmiş. Yine iddiasına göre deliller
olmasına rağmen serbest bırakılmışlar. Bırakılmaları nedeniyle adamın
adalete olan güveni de sarsılmış. Böylece adalete güveni olanlardan bir
kişi daha eksilmiş. Bu vesile ile Adalet Bakanlığı’nın da kulaklarına
üfleyelim ki uyansınlar. İçişleri Bakanlığı’nın kulağına da başkaları üflesin.
Mağdur ayrıca şunları söylemiş; “Bırakılmaları hırsızlığı
teşvik anlamına da gelir, en ağır şekilde cezalandırılmadıkları takdirde ne
hırsızlık olayları biter ne de millet huzur bulur.”
Milletin “Ekonomik güven endeksindeki artış, reel kesim, hizmet,
perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endekslerindeki artışlardan
kaynaklandığı…” türü açıklamalara bakmadığını, vakıaya baktığını
belirtmekte yarar var. Millet hırsızlık var mı yok mu? Ona bakar. Malının
çalınıp çalınmadığına bakar. Millet, cebine-cüzdanına, altınlarına uzanan eller
var mı yok mu? Ona bakar. Kimsenin güven endeksi, reel kesimden falan anladığı
yok…
2002 seçim dönemini çok iyi hatırlıyorum. Bu millet hırsızlardan bezdiği
için bu iktidara yol vermişti, yolunu bulması için değil.
Uzun zaman “Hortumların kesilmesi” bir övünç kaynağı olmuştu.
Şimdi de vatandaşın sesi olmak zorundayız. Daha dün bir arkadaşımın dükkânına
gelen bir hırsız, ondan yarım kilo peynir istemiş, o da arkasını dönünce hırsız
masasındaki telefonunu çalmış… Oyalayarak çalmak… Klasik hırsızlık yöntemi…
Hırsızlık olaylarının son bulması için en iyi çareyi kim bilir? Diye
sorarsak sanırım “Allah bilir” diyeceksiniz. Amenna…
Allah (cc) ellerini keseceksiniz diyor. Bakın bakalım kaç babaagit
hırsızlık yapabilecek! Allah’a kulak verirseniz, yolunuzu da, Doğu mu Batı mı
diye yıllardır aradığınız yönünüzü de bulursunuz. Aksi halde; -sosyal
duyarlılık kapsamında söyleyelim- size pusulasız bir yol tarifi verirler
yönünüzü de, feleğinizi de şaşırırsınız, müzebzeb olursunuz.
Ne yazık ki; İsviçre Medeni Kanunu, İtalyan Ceza Yasası ve kutsallarımıza
hakaret eden Fransız’ın İdare Hukuku ellerimizi kollarımızı bağlıyor, hırsızlar
da cirit atıyor…
Demem o ki; iktidar nasıl ki iktidarının ilk yıllarında hırsızlar ile
mücadele etmeyi öncelemişse, sonralamaktan -kelimeyi ben uydurdum- vazgeçmeli
tekrar öncelemeli…