166

Bugünlerde dünyanın ayarlarının bozulduğuna dair birçok vakı’aya şahitlik ediyoruz. Neredeyse hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Normalde böyle bir giriş yapıldığında konuya dair en azından bir örnek getirilir. Mademki hiçbir şey olması gerektiği gibi değil bu giriş de olması gerektiği gibi olmasın. Okuyucunun da okurken düşünme hakkı vardır. Okuyucu bundan sonra biraz düşünmelidir. Tersliklere dair bir zihin jimnastiği yapmalıdır. Terslikler diyarında olduğumuz hemen fark edilecektir.

Ben de bugün bu terslikleri düşününce hafızamda toz tutmuş bir hikâyeyi anımsadım. Bu tersliklerimizle alakalı bu hikâyenin hoşunuza da gideceğini düşünerek sizinle paylaşmak istedim gecenin bu yarısında…

Kelimeler ağaçlardaki yapraklara da benzetilir. Kelimeler yapraklar gibi dökülür, yerlerine başkaları gelir derler. Öyledir de… Zindan-mahpushane-hapishane en son olarak da cezaevi… Kör-âmâ şimdi de görme engelli…

Konumuz bir görme engelli… Şöyle diyordu görme engelli: “Her zaman olduğu gibi kendi imkânlarımla yıllardır takip ettiğim güzergâhtan gitmek istediğim yöne doğru yola koyuldum. Mevsim bahardı, çok güzel bir hava vardı. Evet, görmüyordum ama havanın güzelliğini iliklerime kadar hissediyordum. İçime çektiğim hava diyaframımı şişiriyordu. Adımlarımı yavaşlatarak koklama duyumu kullanıp hassaslaşmış burnum sayesinde bu güzel havanın tadını çıkara çıkara ilerliyordum. Tamam, gözüm yoktu ama burnum vardı. Koku almak da bir nimetti. Görmek isteyen Allah’ın farklı nimetleri olduğunu görecekti.  Bastonumun yardımıyla trafik işaretlerinin olduğu yere varmıştım. Ben buraya kadar gelmiştim. Bundan sonra ise gözleri gören birinin beni karşı tarafa geçirmesi gerekiyordu. Çünkü çok yoğun bir trafik vardı. Etrafımda da yoğun bir insan trafiği vardı. Bir Allah’ın kulu çıkıp şu âmâyı karşı tarafa bir geçireyim demiyordu. İşte böyle bazen gören insanlar da kör olabiliyordu. Bizim körlüğümüz ile gören insanların körleşmesi farklı durumlardı. Görenlerin körleşmesi çok kötü bir körlüktü. Nasıl olmasın ki “Gözleri var görmezler” şeklinde zikredilmek çok kötüydü. İnsanlık hali beni fark etmemişlerdir, diye bir hüsnü niyet besledim. Bir şarkı mırıldandım ve hal diliyle pek başarılı olmazsak da karşı tarafa geçmek istediğimi belirten hareketler yaptım. Kimse buralı olmuyordu. Herkes oralıydı. Sesimi biraz yükselttim. Birisinin bana yaklaştığını hissetim. Bizim kulaklarımız da çok hassastır, radar gibi kulaklarımız vardır. Bana selam verip nereye gideceğimi sordu. Karşı tarafa geçmek istediğimi söyledim. Bana yardım edebileceğini, rehberlik edebileceğini söyledi. Koluma girip yavaşça yola ayak bastı. Farklı bir rehberin kolumda olduğunu hemen fark etmiştim. Onun yürüyüşü ile benim yürüyüşüm farksızdı. Hangimiz âmâ hangimiz rehberdi fark edilmiyordu. Daha yolun ortasındayken korna sesleri hızlanmamızı salık veriyordu. Karşı tarafa geçtiğimizde ona teşekkür ettim. O da “Senin gibi güzel sesli, hayata pozitif bakan bir kişiye yardım etmek, benim gibi âmâ birisi için bir zevkti” demesin mi? Meğerse beni karşı tarafa geçiren kişi de benim gibi bir âmâydı…

İşte böyle! Terslikler dünyasındayız. Ters bir zamandan, ters bir dönemden, ters bir mevsimden geçiyoruz. Her şey tersyüz olmuş. Körler körlere yol gösteriyorsa sözün bittiği yerdeyiz, demeyeceğiz. Bir çift sözümüz var; YOK ARTIK!

 

[email protected]

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *