0

 

Benliğimizi, kişiliğimizi, karakterimizi, duruşumuzu, doğru sözlülüğümüzü, ahde vefamızı, emanete riayetimizi kaybettik. Bu özelliklerin çoğunda Müslümanlar olarak birçok eksikliklerimiz var. İslami ve insani vasıflar olarak zikrettiğimiz bu hasletler, bırakın Müslüman olanın, gayri müslim olsa bile kişiyi itibar sahibi, çevresinde sevilen, parmakla gösterilip örnek olarak sunulan bir insan olarak göstermeye yeter de artar bile.

Oysa peygambere indirilen vahyin misyonu, insanı bu hasletlerle bezendirmek, bilinen tabirle üstün ahlak sahibi yapmaktır.

Peygamber efendimiz (a.s.) :

 “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (hadis) diye buyurmuştu.  Bu nu dile getiren peygamberin (a.s.) en güzel ahlak sahibi olduğuna şüphe yoktur. Bunu dost düşman herkes kabul eder.

Peygamberi rol model alan Müslümanların düşünce tasavvurlarını tekrar gözden geçirmelerinde büyük fayda vardır. İslam’ın tebliğini yapan birinci, ikinci ve üçüncü kuşakların olağanüstü hitabet yetenekleri yoktu. Yâda yüksek enstitülerde adam kazanma sanatını öğrenmiş değillerdi. Filozoflardan eğitim almamışlardı. Davranış psikolojisi eğitimleri yoktu. Ancak bulundukları zamanı ve mekânı değiştirebildiler. Bu gün İslam Çin’e kadar ulaşabilmişse üstün ahlaki meziyetleri ve ticaretteki dürüstlükleri ile örnek olan Müslüman tacirler sayesindedir. Afrika’nın en ücra köşelerinde İslam konuşulabiliniyorsa o dönemlerdeki Müslümanların insani ve İslami merhamet ve şefkatleri sebebiyle olmuştur.

İslam’ın inşa etmek istediği insan profili noktasında bugünün Müslümanları maalesef iyi bir sınav verememişlerdir.

Örneğin şu hadisi ihtiva ettiği derin anlamı düşünelim ve kendimize uyarlayalım.

“Münafığın alameti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine emanet edilene hıyanet(emanete sahip çıkmaz) eder.” (buhari Tirmizi)

Sözü özü düzgün kardeşlerimi tenzih ederim ama günümüz toplumunda hadisi şerifte geçen Allah muhafaza nifak alametlerinden sayılan bu üç vasıf maalesef gittikçe toplumun içine nufüz etmektedir.

Toplum içinde hemen hemen her ortamda, sıkça dile getirilen şikâyetlerde insanların sözlerinde durmadıkları, yalan konuştukları, verilen emaneti (para, araba, ev eşyası, vesaire) korumadıkları ve heba ettikleri anlatılır. Sık sık insanlara güvenin kalmadığı vurgulanır. Artık kardeş kardeşten borç para alamaz duruma gelip, bankalardan faizle kredi çekmek zorunda kaldığı söylenir. Komşunun, çocuğunu komşuya emanet edemediği ve güvenemediği sitemleri işitmişsinizdir.

Hepimiz bu gibi durumlara şahit olmuşuzdur. İslami kişiliğin ve karakterin temel özelliği olan bu üç haslet hayatımızda yer edinmiyorsa, gerçekten kendimizi sorgulamalı ve nefsimizi hesaba çekmeliyiz. Üzerimizde taşıdığımız elbise iddia ettiğimiz İslam elbisesi ise ve bu elbisenin kumaşı kuran ve sünnet ise bu üç haslet karakterimizin ve kişiliğimizin temel taşları olmalıdır. O halde çürük tuğlaları söküp atalım. Yerine sağlam olanını koyalım.

Konuştuğumuzda asla ve asla yalan söylememeliyiz. Hz. Ali; “Sonu ölüm olduğunu bilseniz bile doğruluktan ayrılmayın”. Der Allah yalancıları sevmediğini Kuran’da birçok yerde zikretmiştir.

Söz verdiysek her neye mal oluyorsa olsun muhakkak yerine getirmeliyiz. Unutmayalım ki peygamber efendimiz bu konuda asla taviz vermemiştir. Hudeybiye antlaşmasında antlaşmaya bağlı kalacağına söz vermesinden dolayı kendisine sığınan Müslümanları müşriklere geri gönderebilmiştir. Allah onlara ayrı bir çıkış kapısı göstermiştir.

Emanete kesinlikle ihanet etmemeliyiz. Aldığımız borç para, mal, araba, eşya veya bizlere emanet edilen hayvan, tarla, çocuk, yaşlı,  her neyse gözümüz gibi bakmalı asla emaneti zayi etmemeliyiz. Yine hatırlayalım ki Peygamberin düşmanları bile değerli eşya ve mallarını peygamberimize emanet olarak bırakmıştı.

 

Ne dersiniz; yukarıda anlattığımız bu üç hasleti pekiştirmek için çalışmaya başlayalım mı?

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *