0

 

Belki de Türkiye’de kendini en kolay savunan kişiler gazetecilerdir. Çünkü başlarına bir sıkıntı gelecek olursa, hemen “basın özgürlüğü” maskesinin arkasına sığınarak yaptıklarını kamufle etmeye çalışırlar. Bunun en son örneği hala gündemdeki yerini koruyor.

Hatırlayınız Ergenekon sanığı bir gazeteci de ilk gözaltına alınıp tahliye edilince bir basın ordusu önünde şunları söylemişti:

Gazeteci kimliğimle göz altına alındım ve gene gazeteci kimliğimle serbest bırakıldım… Sanki gazeteci olarak gözaltına alınmanın kendisine bir ayrıcalık sağladığını ya da gazetecilerin gözaltına alınamayacağını vurgulamak istemişti. Hatta daha da ileri giderek, ben kamu görevi icra ediyorum, beni gözaltına alamazsınız demeye götürüyordu meseleyi. Ama… Söz konusu bu “gazeteciler” gazeteci olduklarından dolayı değil, Hükümeti düşürmeye karşı illegal bir yapılanma içerisinde olduklarından dolayı gözaltına alınmışlardı, ama başlarına gelen bu musibetin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini hesaplamış olmalılar ki, kendilerini üstün bir konumda görüyorlardı.

Oysa bunlar ne seçilmiş kişilerdir, ne de toplum ve hükümet tarafından kendilerine verilmiş resmi görevleri vardır. Buna rağmen kendileri, her zaman sorgulayan, eleştiren, toplumu dizayn etmeye çalışan ve belli bir takım ensesi kalın kişilerin istekleri doğrultusunda hareket etmişlerdir.

Bu sözüm ona kamu görevi yaptığını iddia eden sözüm ona gazeteciler, yeri gelince “Kalın Enseli” patronlarına boyun eğmeyen bir hükümet iktidara gelince; ellerindeki tüm imkânlarını kullanarak, halka rağmen halkın istediği bir iktidarı, düşürmeye yeltenmişlerdir.

Hatırlayınız! Rahmetli Necmeddin ERBAKAN’ın Tansu ÇİLLER ile beraber kurduğu koalisyon hükümetinin devrilmesinde en büyük rolü yine “Gazeteciler” üstlenmişti. Bu sözde gazeteciler sözde patronlarının ve uzantıları olan dış babalarının istekleri doğrultusunda, halkın oyları ve onayı ile seçilmiş, mecliste güvenoyu almış hükümeti devirmek için ne şaklabanlıklar yapmış, Rahmetli Erbakan ve Çiller hakkında ne iftira kampanyaları düzenlemişlerdi.

Yetmedi, yine aynı gazeteci takımı 28 Şubat “Post Modern Darbesi” nin gerçekleşmesi için orduyu nasıl kışkırttıklarını hepimiz biliyoruz.

Ama aynı basın ve gazeteci takımı 28 Şubat döneminde sırf mütedeyyin oldukları için binlerce esnaf, memur, öğretmen hatta üniversitede okuyan binlerce başörtülü öğrencinin mağduriyetine ses çıkarmamışlardı. Hatta “başörtülüler Arabistan’a” diyen Sayın Demirel’i ayakta bile alkışlamışlardı.

Şimdi; Türkiye’de hiç kimse halkın varlığından daha üstün olamaz. Halkın kendisine vermediği bir hakkı kullanmaya cesaret edemez. Kamu görevi yaptığını iddia eden gazeteciler, yasal olmayan bir duruma bulaşıp kendileri gözaltına alınınca; ben kamu görevi yapıyorum, ben gazeteciyim deme lüksleri yoktur ve dokunulmaz olamazlar, eğer kamu görevi yaptıkları için dokunulmaz olacaklarsa 28 Şubat döneminin başbakanı Rahmetli Erbakan bu kamunun oyları ile seçilmiş kişi değil miydi? Ya da sadece mütedeyyin oldukları için meslekten ihraç edilen ve hala göreve iadesi yapılmayan öğretmen ve memurlar kamu görevi yapmıyorlar mıydı? Ayrıca üniversiteden sadece başörtülü oldukları için atılan öğrenciler yasal olmayan yerlerde mi eğitim alıyorlardı? Eğitim aldıkları yer kamuya ait yerler değil miydi?

 

Son olarak söylemek istediğim konu şu: Halkın temel değerleri ile çatışmaya kalkışan, halkın isteklerinin dışında hareket etmeye yeltenen kim olursa olsun, kesinlikle dokunulur olacak, sahip olduğu maddi ve sosyal statüsü onu hiçbir zaman koruyamayacaktır. Hele halkın inancı ile uğraşmaya kalkışanlar kendilerini hiçbir zaman üstün göremeyeceklerdir. Halk onlara gereken cevabı vererek, onları “müzelik gazeteciler” koleksiyonuna ekleyecektir.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *