Herhalde en fazla hangi
Ülkede mankurt insan var diye bir araştırma yapsak eminim Türkiye birinci
sırada gelir.
Gazetecisinden, köşe
yazarına, TV programcısından akademisyenine, profesöründen doçentine,
solcusundan muhafazakarına kadar her kesimden mankurtlaşmış insanımız var
maşallah!
Aksa Tufanı başladığından
beridir israil’i mazlum ve masum, Filistin’i terörist gösterenleri anlamak
mümkün. Onlar satılık kalemler.
Peki ya bizim muhafazakar,
dindar geçinenler nasıl oluyor da ekranlarda satılık kalemlerin karşısında
cesur bir şekilde israil'in bir işgalci olduğunu, her gün işgale devam
ettiğini, kadın-çocuk, cami, hastane demeden bombaladığını, mahalle mahalle
işgaline devam ettiğini, ekim alanlarını dahi talan ettiğini, geçim
kaynaklarını ortadan kaldırdığını, Gazze’nin dünyanın en büyük açık hava
hapishanesine döndüğünü, buna karşılık Filistin halkının başka bir çaresinin
kalmadığını bir türlü söyleyemiyorlar, lafı eğip büküyorlar?
Görünen o ki elde ettikleri
makamları kaybetmekten korktukları kadar Allah’tan korkmuyorlar. Dün bir TV
kanalındaki programda iki muhafazakar şahıs vardı ve ikisi de Filistin’i direk
değil de dolaylı yollarla savunuyor, savunmuyor gibi yaparak, aslında ben taraf
tutmuyorum yanlış anlamayın dercesine konuşuyordu. İsrail’i suçlamadan
konuşmaya çok dikkat ediyor, onun işgallerini mecazi anlamlarla, kinaye yoluyla
ifade etmek için ciddi bir çaba sarf ediyorlardı. Bizim literatürümüzde onların
bu çabalarına karşılık gelebilecek kavramları tükettikleri için kem küm etmeye,
kekeleme modunda konuşmaya başladılar. Laflarını yarım yamalak, yamalı bohçaya
çevirerek konuşmak eğer ustalıksa iyi usta olmuşlar.
Ya siz bu kadar fırıldaklığı
nerden öğrendiniz? Bu kadar Ali-Cengiz oyunu oynar mıydınız? Yazıklar olsun
sizin o sıfatınıza!
Karşısındaki moderatör de bu
muhafazakar geçinenlerin karşısında Filistin halkının HAMAS'tan bıktığını,
HAMAS’ın Taliban gibi baskıcı olduğunu, tüm sorunların sebebinin HAMAS olduğunu
cesur bir şekilde iddia etmeye başladı. Onlar HAMAS’ı direk savunma cesareti
gösteremeyip lafı nereye çekersen o tarafa kayacak şekilde esneterek
konuştular.
Beni en çok üzen de adını
anmak istemediğim bir siyasetçinin direnişçi Filistin halkı için "Senin ne
gücün var. Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz, senin teknik aletlerini ve
ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyoruz" demesi. Yazıklar olsun diyorum. İçim
parçalandı bu sözlere.
Bu nasıl bir başa
kakmak, nasıl bir vicdansızlık!
Nasıl bir kibir! Sanki
gönderilen yardımlar kendi cebinden çıkıyor. Bu Müslüman halk seve isteye
Filistin’e yardım göndermeyi boynunun borcu, imanının gereği, Hak katındaki
mesuliyeti biliyor. Siz kim oluyorsunuz ki bu milletin emekli maaşından,
çocukların kumbaralarından toplayıp gönderdiklerini, devlet imkanıyla
gönderilen, aslında bu halkın emeği içinde olan yardımları başa kakma makamında
kendinizi görüyorsunuz?
Bunu bir kenara not ettikten
sonra gelelim Hükümet’in yapması gerekene.
Bugün AK Parti Hükümeti’nin
üzerine düşen arabuluculuk teklifinde bulunmak değil, direk Filistin halkının
bu haklı direnişinin yanında olmaktır. Gerekirse Mehmetçiği Filistin halkının
işgalden kurtuluşu için savaşmaya göndermektir. İsrail müzakereden anlamaz.
İşgal ettiği toprakları asla masada
teslim etmez. Ancak savaşla terk eder. Onun anladığı tek yol güçtür, savaştır.
İslam aleminin bağrına saplanmış
olan işgalci israil’den kurtulmak için ümmet üzerine düşeni yapmalı,
yöneticilerini Aksa Tufanı’na maddi, askeri anlamda destek olmaya zorlamalıdır.
An itibariyle Gazze
bombardıman altında ve ablukada. İşgalci israil elektrikleri, suları kesti,
hastaneleri ve camileri bombalıyor. Tüm yiyecek, içecek girişlerini engelledi.
Bu dava sadece Filistinli bir
avuç mücahidin davası değil, hepimizin davası. İsrail tüm İslam aleminde
yaşanan kaosların, savaşların, kargaşaların baş aktörü. O def olup gitmeden
Ortadoğu’ya barış, huzur ve istikrarın gelmesi mümkün değildir.
HAMAS’a selam direnişe devam!