Toplumun geleceği olan çocuklarımıza, gençlerimize yüce
dinimiz İslam’ın öğretilmesinden rahatsız olan ciddi bir kesim var Türkiye’de.
Bu kesimler her fırsatta ve her platformda aziz İslam’a ve
müntesiplerine karşı kin ve düşmanlıklarını ortaya koymaktan çekinmiyorlar.
Çocuk ve gençleri, İslami bir etkinlikte gördüklerinde
kırmızı görmüş boğa gibi sağa sola saldırmaya başlıyorlar.
Hakikatlerden bihaber küçücük çocukların bir beşere secde
ettirilmesini, heykelinin önünde diz çöktürülmesini çağdaşlık olarak
değerlendiren bu kesimler, Mekke’nin fethine dair gösteri yapan çocuklarla
ilgili ise “Mekke’de bile böyle bir gösteri yok” diyerek eleştiriyorlar.
Böyle düşünenler birkaç kişiden ibaret değiller, sayıca
çoklar.
Bu kesimlerin sicili kabarık, geçmişlerine dönüp baktığımızda
İslam’a yönelik düşmanlıklarının olduğunu görürüz.
Bunların derdi, İslam’dır, insanlığın Müslümanca yaşamasıdır.
Kendilerine böyle bir yol çizmişler, bu yolda misyonlarını
yerine getiriyorlar.
Yani dertleri küçük çocuklar değil, onlar bahane.
Daha kısa bir zaman önce İslami eğitim alan çocuklarla ilgili
yorum yaparken “orta çağ zihniyeti” benzetmesini yaparak gerçek niyetlerine
ortaya koymuşlardı.
Orta çağ zihniyeti benzetmesini yapanlar ile Mekke’nin fethi
programı üzerinden Kur’an kurslarını hedef alanlar aynı zihniyette olan
kesimlerdir.
Çocuklar sahnelerde yarı çıplak bir şekilde dans
ettirilirken, reklamlarda, film ve dizilerde inanç ve geleneklere aykırı bir
şekilde kimi sahnelerde rol alırken sessiz kalan bu kesimler söz konusu İslami
bir etkinlik olunca hemencecik seslerini yükseltiyorlar.
Şimdi biz bu kesime nasıl inanalım, art niyetli olmayıp
samimi olduklarını nasıl düşünelim.
Cemil Meriç ne demişti, “Türkiye’de din düşmanlığı yok, İslam
düşmanlığı var.”
Evet, doğru Türkiye’de İslam düşmanlığı var.
Ancak bu düşmanlık kimseye fayda vermemiştir, bundan sonra da
vermeyecektir.
Bundan dolayı, İslam düşmanlığını körükleyen dilin terk
edilmesi gerekmektedir.
Bu dil, bu sinsi yaklaşım toplumun faydasına değildir.
Bu kesimler farklı düşüncelere, farklı inançlara saygı duymak
zorunda olduklarını bilmelidirler.
Herkes onlar gibi düşünmek, onlar gibi yaşamak zorunda değil.
Herkes kendi düşüncesine göre yaşamakta hürdür.
Hiçbir kimse, Kur’an ve sünnet doğrultusunda hayatını
sürdürenlere bu düşüncelerinden dolayı saldıramaz, hakaret edemez.
Elbette hayata Müslümanca bakanlar, Müslümanca düşüncenin,
Müslümanca yaşamın selamet yolu olduğunu bildikleri için çocuklarını kendi
düşüncelerine göre yetiştireceklerdir.
İslam’a karşı mesafeli olan ve art niyetli olan kesimler de
kendi düşünce ve zihniyetlerine göre çocuklarını yetiştirebilirler,
yetiştirmektedirler.
Herkesin yolu kendine varır, başka yerde aramaya gerek
yoktur.
Ne diyordu Rabbimiz Kitab-ı Kadim Kur’an-ı Kerim’de, kulak
vererek yazımızı sonlandıralım.
“De ki: “Ey inkârcılar! Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere
tapmam. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Ben sizin
taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapıyor
değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”